14
Yorum
30
Beğeni
5,0
Puan
1915
Okunma
"Sormayın kimim; yanarsınız
Ateşte boy veren insancıkların alazıyım..."
sus! Sussun herkes!
harcı değildir kimsenin,
büyümeye uğraşan yetim çocukların içine konuşmak!
dardır evi yokluğa kenetlenmiş insanların
ve kabir azabıdır kımıldamak!
yüreği olmayanların işidir
masum hıçkırıkların gölgesinde kıvrılıp uyumak...
dokunmak lükstür bunca kıyamet içinde
sevişmekse zinhar günah!
pişmanlık kavşaklarından dönerken gece
bilmem kaçıncı bin kez
zemherinin vurduğu ayaklarını ısıtma telaşında bir adam
o adam;
istemez ki gün batsın
karanlık;
kir ve pastan kararmış sakallarının
yoksulluğu hatırlatan rengi olarak kalmalı sadece
yüzyıllardır bilinir ki mutluluk;
bir çocuk uzattığında ellerini
ve ümitle gülümsediğinde yüzüne
doldurabilmesidir o sıcacık avuçları bir babanın...
gecenin hicran yarısında
yarasını ovar yorgun bir çift el...
hücresinde bir kadın
aşkı emerek var gücüyle
bileklerindeki paslı zincirden
bir sevda bağı yapabilme derdinde
ne zaman susasa kan kırmızı dudakları
mahrumiyet şarabıyla
hıçkırarak kendinden geçmekte
susar zaman, ölür bahçedeki güller
ve küllere döner yüzünü bülbüller...
çalarken kapıyı saatin yorgun askerleri
kırgın bir direniş başlar mazlumların evinde
ince bir sızıyla dalınır çalıntı uykulara
ve adam,
ve kadın
ve çocuk
gelmişine geçmişine
cümlesine sergilenen soysuzlukların
soyuna sopuna giydirirken nice ahları
soyunur mahreminden yeryüzü
suya akıtırken gözlerinde birikmiş yaşları
ant içerler birlikte
nice sabahlara
hep böyle inançlı
hep böyle dirençli
hep böyle umutlu çağırarak güneşi
hevenk hevenk devşirmeye düşleri...
" Sordular kimim; yandılar
Alazımda su gibi aziz oldular..."
Özlem Tarhan Yağcıoğlu
Dört /Şubat/İki bin on dört
5.0
100% (23)