14
Yorum
24
Beğeni
5,0
Puan
1611
Okunma
"unutulan bir şarkı kadar boştuk aslında
Ve örselenmiş bir yalanın içi kadar dolu..."
Kıyamete koşuyorduk durmadan
Ardımıza bakmadan eriyorduk ateşle
Kutsal bir vuslat öyküsüne hasrettik
Burnumuzda tütüyordu aşkın dokunulmazlığı
Kan tükürürken evlerin bacası
Biz şaraptan harelerle demleniyorduk usul usul
Yani usulünce oluyordu her şey...
Bir kalp sızısı kadar yaklaştı bakışlarımız birbirine
Ellerimiz denizaşırı ve yasak kentler gibiyken
Sözlerden halka, gözlerden zincir yapıp
Dil değmemiş uzaklara açtık yelkenimizi
Ne sen sordun, ne ben söyledim dileğimi
Ki onca açlık içinde tokluğa bileniyordu tenimiz...
Kaç fersah uzaktaydık ihanetin koynundan
Kaç yalan gömdük tertemiz özümüze
Gözümüzün içine atarlarken kızıl toprakları
Ne doğrular haykırdık derisi ar’sız yüzlerine
Aşkla emzirirken elimize geçen her şeyi
Gökyüzü ağıyordu cebimizdeki umuda...
Kadife bir tınıydı ellerinin busesi
Dudakların nağmeler d’okurdu kulağıma
Bahar yeşili dalları vardı gözlerinin
Adın, geç kalmış bir cuma sal’ası
Müjde verirdi gelmişine geçmişine inanmışların
Secdede bulurdum kendimi hep iki vakit arası...
Biz okuyaduralım aşkın esamesini
İpliği pazara çıkmış iblisin
İnsanlığın elinde çileden bir yumak
Ördükçe sökülüyor ömrü ilmek ilmek...
Saklasak herkesi, her şeyi aşkla
Yumsak gözlerimizi yeni bir sabaha
Vururlar mı ki gölgemizi güneş doğunca..?
Özlem Tarhan Yağcıoğlu
herhangi bir gün/ ne fark eder ki...
5.0
100% (21)