Bir Kere Olsun Mavi Su'yunda Boy Vermek İçin/Yazdıkça Su'lar Yükselsin İstiyorumŞiirin hikayesini görmek için tıklayın Postacısını kaybetmiş zamandayız..
’’Bana şöyle bir bak diyorsun Posta kutusuna gece yarısı bırakılan bir mektup gibi Kızağından kayıp bitmeden denize inen bir tekne Gökyüzünün denizyıldızlarıyla dolduğunu gören Bir dalgıç gibi bak Akşam kırılmaya başlarken içimde Dağılan bir ilkokulun zili gibi bak bana’’ Akgün Akova.. Sanırım Aralık’ın ortalarıydı ve düşsüz kentlere bir hikayede sana ince bir sesleniş içindeydim; Aramızda kalsın,kendini dünyaya ısmarlamış bir kelime dediki repliklerin öyküye sadakati bir mevsim meselesiymiş.. İster istemez gözüm takılıyor;gittiğin kentlere Şimdi sana bir şey desem,okusan,düşünsen ve cevap versen hayatın en şifreli yanından..Olur mu?.. Nerdesin bunca zaman?.. Hayat bir sahneyse ben o sahneye ara sıra düşen kelimelere aşığım..Şifrelenmiş kelimelerin izini sürmek ve ona ebedi aşık olmak! bütün sorulara yanıt yalnız bir tane, Kelimelerini sektirmeden ve sonsuza dek bağışla bana.. Birsen Tezer’in de dediği gibi ’Buna nedenlerim öyle çok ki’.. 21 Aralık.. Şekersiz çay,yasadışı notlar,bazı gazete-dergiler,penceredeki resim, ayraçsız kitaplar,duvardaki akortsuz gitar,filmler,köpüren deniz ama herşey bir öpücük mesafede.. Bak bu şiir,bu yağmurun kokusu,bu akşam gülüşü,bu da üşümüşlüğümüz.. Bir başka benden bir başka sen çıkmaz mı?.. Gökyüzünde izini sürmem benim varoluşum,senin serabın belki fakat santim santim sürdüğüm iz yaşama sanatım benim.. Yarattığı karakterin şöhreti değil de hüznünü kendininkinden çok daha tanınır olmasını kıskanan yazarın ruh hali neyse benimkide öyle şu an.. Neden mi?..Yeni yılın ilk saatlerinde seni yazarken ilk defa hiç sevmediğim rakamlara böldüm anlatacaklarımı..Ama biliyorum ki ’Yüreğinin götürdüğü yere gitmek’ her zaman en doğrusuydu,bilmek istemediklerimizi eninde sonunda bilmekten kaçınılamayacağını öğrenmekse dayanılmaz mide ağrısı,görünmez pençelerin ruhu parçalaması gibidir..Yine de sırf yüreğin sesini dinlediğin ve sezgine,aklına, görünenleri görmezden gelirsin.. Gittiğin yerde ne varsa kabülündür..Gitmek,bazen düşünmek,bazen yolculuk,bazense yarattığın karakterin düşleriyle oluyor.. İkiden bir’e inmek bir’i hiçleştirmekti belki fakat ya hiç bir zaman iki diye bir şey olmamışsa..Öyleyse bir hala zirvedir doğallığında.. Ama bunu duymak istemiyorlar benden.. Hiçbir şeyin hiçbir zaman olmamasını,’yaşanmamıştır’ dememi istiyorlar.. Benden bunu söylememi bekliyorlar.. Bir’le iki arasında bir temas ya da bölünmüşlük olmuş olsa bile bir’e karşı tutarsız davranmamı bekliyorlar.. Bir benim ve iki’de sen,uzağımdasın,birbirimizi kıskanıyoruz,ben seni kıskanıyorum sen beni kıskanıyorsun,diyelimki bir,iki’nin uzağında ve bir’in düşleri iki’nin umurunda değil bir’in yani benim düşünme yetiim sırf sen uzaksın diye mi hiçleşir..Peki benden söylememi istedikleri şeyde bir tutarsızlık olumuş olmuyor mu.. İçimdeki fırtınaların iki’ye göz kırpmasını algılayamama durumu berbat bir şey.. Bu göz kırpmanın iki’siz sonsuza dek sürme ihtimalini düşleyemenler benden matematiğin statik açıklamasını bekliyorlar.. Kendimi tanımlama biçiminin ne önemi var..İnsan kendini iki biçimde tanımlamaz mı zaten..ilki,düşünce biçimi,diğeri ise yukarıdaki benzetmeye göre söyleyecek olursam iki’nin ister bir’le yan yana olsun ister bölünmüşlük olsun onu yüceleştirmesidir.. Hayal etmek her şey,bilmek hiç bir şeyse,hayal ediyorum.. Seni hayal ediyorum,seni bir’in hayalinde yüceleştirip en güzel yanımda büyütüyorum.. Derin bakışlı yazar A Büke’nin Çiğdem külahı’ında sert ve apaçık bir şekilde başkaldırdığı geleneklere bitkiler,hayvanlar deniz ve insanla yürümesi gibi yürüyorum iki’ye..İki,her şeyden habersizmiş,bir onun umurunda değilmiş, kalabalıklar buna bir anlam veremiyormuş,kimin umurunda.. Benden bir şeyler duymak isteyenlere büyük bir sevgiyle bunları söyleyebilirdim yalnızca.. Bir mektuba otuz iki şiir yaktım dün gece.. -Tut ki kararmış özlemlere umut olacak diye- Bir mektuba kaç şiir yazarım oysa..Bir bilsen kaç şehir,kaç gece tanıktır doğurgan şiirlere..Ama dün gece otuz iki şiir yaktım.. Rüzgar çaprazdan esiyordu,muhtemelen söndürmek için böyle delice esiyordu.. Levent’de geniş pencereli evde dün gece kocaman yangınlar çıkardım.. Öyle gri küller bıraktım ki ardımda bütün delilleri kararttım.. Otuz ikinci şiir yangına büyük bir gururla düşerken,fotoğrafla aramdaki boşluğu dolduruyordu sevecenliğin.. Hiç burda olmamıştın fakat kanepedeki boşluk öylesine senmişsin gibiydi ki, oturup saatlerce öylece konuştuk sessizliğimizle.. Bütün çiçeklerin isimlerini bildiğimden yüzümü kanepeye dayayıp bir bir saydım hepsini..Çuha çiçeğini,akasya dalını,tenine yakışan iğde’yi, gelinciği ve karçiçeğini,çilli bir mevsimde yaptığım taçyapraklı kolyeyi tutturdum saçlarına.. Konuştum,konuştum,konuştum..Az ötede vivaldi bir başka mevsimindeydi.. Bir demlik çay içtik..Konuştum,konuştum,konuştum.. Ne gök’te yıldızlar ne de sokakta dolaşan biri vardı.. Son şiirde yangın sönmüş,’ay ve Su’ sözcükleri son anda ateşin dışına atmıştı kendisini.. Konuştuklarımızı bir filmin kalıbına döktüm..Afişte yine Su ve Güldüşün.. Beklentilerini ceplerinde ısıtan çocuklar gibi kocaman bir boşluğu üzerime çekip uzandım yatağa..Düşsüz bir uyku istiyordum.. Ve işte birazdan,yine bir valiz dolusu boşlukla ince çizgili kente gireceğim.. Yine gece,yine Cumartesi,yine bir sokağın bölünmüş yarısı,ve yine kara kış-kara sevda.. arka bahçeler hep aynı yere mi çıkar? eskiyen sözcüklerimiz mi yoksa yolculuklar mı? hava aydınlanmadan sararmış yapraklara bata çıka son bir söz söyleyeceğim yo şimdi değil sabah olsun önce gün doğmadan neler doğar kim bilir.. İçimde teatral düşlerimin tatlı bir intiharı gibi herşey.. Bugün Ocak dört ve Cumartesi; Gecenin ileri bir saatinde bütün bu düşlerimle ince çizgili kentindeyim.. İçimden,seni büyük bir sevgiyle günaydınlarım bu sabah.. Aralık 2013-4 Ocak 2014
Yürümek bir yolculukta
zaman mekan dekor ben Su müzik yedinci sanatı seviyorum dün gece bütün yarım kalmış düşlerimi çatıdan attım bir sigara yaktım birazdan,son kez sözcüklerin dökülsün istiyorum bir cümle olsa da yeter ister fotoğrafını çek gecenin,ister incir ağacını anlat şifrelenmiş bütün cümlelerimi bu defa deşifre ettim günleri kodlamadan bütün harflerin içindeki isyanları azdırdım vapurum o denli çıktı rotasından dışardaki ses ürkütmesin bizi en şüpheliler listesindeyim sahi biz bir trenin içindeydik değil mi korkma! hasar almaz vagonlarımız onlar birbirine sıkıca bağlı birer aşkçiçeğidir şu gördüğün mavi Su gökte sen pırıl pırıl hangi sokağı açsan kent dibine düşer bak bu şiir,bu yağmurun kokusu, bu akşam gülüşü,bu da üşümüşlüğümüz bir başka benden bir başka sen çıkmaz mı? göz ve giz arasında İflah olmaz bir gece hiçbir şiir paklamaz şimdi beni bana bir mekyup yaz,yoksa bugece çorap öreceğim bir şiirin başına -Nasıl da birbirine bağlanıyor bir şeyler,hiç planlamadan ve farkına varmadan..Bir şekilde bir yerlerde dokunuyoruzdur belki öteki yanımıza..Yoksa bir yanımız tek başına nasıl bu kadar büyür ki.. Ve aşk dediğimz şey hangisinden besleniyor daha çok,sevgiden mi, ısrardan mı,ayırt edebiliyor muyuz?.. Şairin hiç bir zaman yollayamadığı mektubunda dediği gibi ’Yan yana ayrı yazılır,biz hep sımsıkı olalım’- |