H' İÇLİK// Ankara’da gün ağarıyor...// Çamların erken uzadığı vakitteyiz kavaklar devrileli uzun yıllar oldu Ağrılı bir mâzînin son kalan dişi sökülürken kim tutacak ipin ucunu belli değil Gökten bir yıldız umarken bahtımıza avcılarla vakitsiz tanıştık belki ama üzülme ! İpek mendillerde saklarız özgürlüğümüzü sus takarız ağzımıza düğmelerini çözerken ilkel kabîle reisleri Îmâ ile geçeriz karanlıklardan göğün bütün ışıkları yanarken üstelik Ay keser gözlerimizi begonvil maviliğinde titrerken sokak lambaları Göğsümüzü yasladığımız koyaklar âyan hüzünler doğururken ilk kez tadarız siyah gülün şerbetini aş ereriz bir düşe Tam üç vakit oldu ağlarını örüyor budanmış sarmaşıklar çayın çırası yanıyor avuçlarımızda ve bir küllük dolusu yol var önümüzde Ankara’da gün ağarıyor Aynaya hep aynı bakmak değil mahâret iki gözüm ! Bir gülün titremesinden korkmalısın Çatlak dudaklarında ezerken zamanın nağmelerini bülbülün serzenişinden özür dilemelisin İnadına harlanırken içinde tüten o dağ bir tandıra taş olmayı da bilmelisin Yüreğinin semtine uğra sen yine de yaşadığın sevda kadar insansın unutma ! Seneler sürse de seyr-ü seferin aynı trenle eve dönmeyi bilmelisin iki gözüm ! Aynı trenle eve dönmeyi bilmelisin.. |
bir küllük dolusu da geçmiş
her budağında bir saç telim kalmış
çocukken yetişemediğim badem ağacında
harmana zamanı düşleri düşer
uykuya yeminli gözlerime
ve gözlerimden düşenler sular
solmak üzere olan acılarımı tekrar
ki gittiğim yoldan geri dönsem de
bir ben değilimdir
kızılırmağın kenarında izi silinen...
geç kalmışlığım ya da bu şiiri kaçırmışlığımın özrü ile
her dem saygılar şairim