Kadınlarkadınlar geçerdi yollardan bir sürü hüznü tepeleme sırtlanıp kimi başını öne eğerek kimi başı yukarılarda dik kimi apalamayı yeni öğrenmiş bebe kimi yere diz çökmüş elim çenemde oturur izlerdim bazen ırgatlıktan gelirlerdi avuçlarında bir tutam fi bir tutam nohut güneş iz bırakırdı yüzlerinde bir tutam umut bir tutam sevinç yer bulurdu kendilerinden uzaklarda bir yerde aramaya çıkmazlardı nedense kendilerinden savrulan hayatları biraz kaderci, biraz soğuk olurdu adımları ellerinden ç’alınan güllere korkarak uzanırlardı bazen kuytularda gizleyerek adımlarını gülümseyerek bakarlardı bana kalem ve kâğıtla birleşen ellerime daha güzel şeyler yaparsın derlerdi istesen roman olur elinde resimlerde hayat bulan kadınlar çıkarlar çizgi olmaktan aynadan yansımaktan öte can bulurlar güvenirlerdi neden aynı aynada yanımda durmazlardı tutarak kendi ellerinden kutsamaktan çıkarıp emeği hakkını vermezlerdi kanarlardı belkide yazgıya çözümlemeden içindeki gerçeği öteye geçemezlerdi pantalon giymekten saç kestirip,bir öküz gibi dağda, tarlada en önde işe sürülmekten arkasında yürümekten erkeğin oysa erkek gibi kadınlardı hani derler ya,kaç erkeği çıkarır cebinden sıksa taşı un eder istese ece olur istese gökyüzünde ıpıldayan yıldız neden aciz bir erkeğin elinde oyuncak olurlardı da neden diye sormazdı kimsecikler dünya erkek miydi yoksa? erkekçe dönmeyen kadın doğuran mıydı sadece? ana mıydı? nedense hüzünler gebe kalır içinde.. 26. 11. 2013 / Nazik Gülünay |