İSTANBUL'DA HİKAYE-İ AŞK“ne vapurlar geçerdi gözlerimizin önünden ilki senin olsun, arkadan gelen benim dediğimiz … sonra vazgeçip, bir sandalda beraber kürek çektiğimiz ne vapurlar geçerdi gözlerimizin önünden isimlerini bilmediğimiz, hiç görmediğimiz …” iskele poyrazı desem değil , bulutlar havada sanki başka bir la comparsita …. sayamadık hiç, kaç damlası düştü yağmurun saçlarımıza biliyoruz ki attığımız her adımın altında bir başka yaprak soğuktan donmuş avuç içlerimizde bir uzun çizgi gibi akarak lodosa estirecekler İstanbul’u, içimiz çok tuhaf olacak. “ne martılar uçardı başlarımızın üstünden bir kanatlarına işte biz, diğerlerine aşk dediğimiz... sarılıp bulutların kenarına üzerine güneşler serdiğimiz ne martılar geçerdi yüreğimizin içinden çığlıklarını dinlediğimiz, çok sevdiğimiz …” akşamın panayırı desem değil, balıklar karaya vurmuş, lezzet başka sofralarda …. umur dışında kalmış kedileri, açlığa doydukları sokaklarda gözlerimizin içine alıp öyle seviyoruz, ellerimiz ulaşmasa da yürekler turfanda, tezgahlar en pahalıya açmış çiçeklerini ellerde güğüm, ince belli sevdalar olmuş İstanbul’un gözleri. “ne dalgalar geçerdi ayaklarımızın altından yosun yeşiline sen, okyanus mavisine ben dediğimiz …. alıp elimize bir dal parçası her damlasına ayrı şiirler dizdiğimiz ne dalgalar geçerdi ayaklarımızın altından köpüklerinde seviştiğimiz, su gibi içtiğimiz ….” şimdi ayrılmanın vakti desem değil, biz biliyoruz şehirler nasıl bozulur güneş doğduğunda …. ama İstanbul olunca başka yazılıyor isimler camdaki buharlara onun için bu ayrılıklar, merhaba demektir yeni kavuşmalara haydi vakit tamam, vapur altı lodos, üstü martı, hepsi sen bir İstanbul gecesinde seni baştan sona yeniden okuyabilsem. CEVAT ÇEŞTEPE |