hatırla Mustafa Abi!
hatırlarla Mustafa abi
çocukluğum ne güzeldi ne güzeldi kaldırımda duran o kadının gözleri gözlerinin yeşili gözlerinin mavisi farketmek ne kadar da kolaydı az bulunan renkleri hatırla Mustafa abi! durma hatırla umarsız yaşamak nasıl bir şeydi... kayısı bahçelerinde büyürken zaman çok arı, çok sinek, çok kelebek biraz karınca ve bir hayli insan avuçların dolup dolup taşması tabiatla huysuz dalları huysuz ağaçların büyüdüm işte Mustafa abi bakıp dururken masmavi bir semaya bilmiyorum artık doktor kim? yaram nerede? kim bu çaresiz hasta? bakma böyle mağrur durduğuma kenar mahalle parklarına sinen karanlıktayım ne bir zafer kazandım, ne zararım oldu kimseye bir dilencinin avucuna düşüyorum çoğu zaman kalabalığın insafına kalmaktan iyidir ya savur sen yine de okkalı bir küfür dünyaya çözülsün gece milletinin kördüğümleri dökülsün heybemizde ne varsa hatırla Mustafa Abi kışları suskun olurduk ve şımarık çocuklarıydık baharın bilmesine bilirdik yazın kıymetini elbet lakin mayıs akşamları neden erkendi? geç mi kalmıştık eylül sabahlarına? nasıldı yani? en çok yakışan mevsim miydi bize yaz? susuz yaz, sonsuz yaz yaz Mustafa abi, yaz... dağılan gölgesi gibi bir buğday işçisinin rüzgar önünde eksilip gider koca bir yaz tutarım güneşi şimdi batmasın diye ellerim ışık ışık, gözlerimde uzak bir memleket vefasızlıktan değil tabi ki ayaklarım da sağolsun elbet taşıdılar beni bir müddet dünya üzerinde ama ellerim Mustafa abi... bir bilsen neler yaptım o derbeder ellerimle 1985 Malatyasıdandık Mustafa abi kimse bilmezdi bir ev kadının yalnız yalnızlığını duvarları maviydi, nefesler süzülürdü gecekondu bacalarından nefesler süzülürdü bir şehrin o en derin kalbinden nereye gitsek hüzün nereye gitsek can sıkıntısı mavi mavi abanırdı yalnızlığın gövdesi üstümüze kimse bilmez bir ev kadınının yalnızlığını Mustafa abi gömlekler kurur balkonda, açılır çiçekleri sardunyanın kocası ölür! mutfakta açlık, yatakta uykusuz gözler yalnızlık yankılanır bir gündüz evinin pencerelerinden ah Mustafa abi şimdi bir şiirin anlamı olmalıydı sözlerimizde bölüp dağıtabileceğimiz bir mutluluk fırından yeni çıkmış yanık pide kokusu paylaşırdık elbet sevinci, saklardık hüznü kendimize hüznün boğuk, hüznün suskun işte o hüznün renginden alırdık yaşamaya dair bütün ilhamı ve mutluluğun, meyvesi henüz olmamış ağaç dallarında, salıncaklar içinde, turuncu çilleriyle sevinen bir kız çocuğu bir kız çocuğu mutluluğu yeter de artardı bize büyüdüm işte Mustafa Abi, büyüdüm kayısı bahçelerinde şalvarlı kadınların ve esmer adamların gölgesinde başka dilde küfürler savuruyorduk dünyaya büyüdüm işte Mustafa Abi, yolun uzun, gelinmiyor... bir el at şu yalnızlığıma |
çok güzeldi. çok sevdim. hikaye, şiir dili... mısra mısra yer etti bende diyebilirim.