Gülüşündeki Ülkü
yaz sarısını boşladım gitmeden usulsüz
bir de bir eylül daha silik geçecek aramızdan bulut tozu peşinde tüm zamana fit kokusuz anısıyla bir istanbul gölgesi üzerimde ağır sokakları uğultusuzken gözlerinin bak bana... kapımın önü nasıl da ağustos çocukluğu kavak ağaçlarından uzak bir gecede uykusuz kamyonlar gider ömrümün dönüşsüz tünellerinden böğründe ölüm buğusuyla kıraç bu yıldızlara bakmak bittiği günü bilerek susar yalan yılkısına akreple yelkovanın yankısız sesinde dur bana... yollarda kesik kesik öksürüklü yalnızlığım da mı üşüdü saçlarımda ellerin olsaydı son gölgeyedek, beklemezdim geçirmezdim sırrıyla son yolcuyu da küskün kapıya ve gün ortasındaki herhangi bir öyküye hasetle gülerek çekilir miydim zamanın da unuttuğu bir anıya an beni... sevmekte usta ölmekte sakar bir iyimserlikle kandım ırak yok hiçbir çizgime tek gelenim akşam olsa da kirpiklerimin sonrasız açılışının gülüşündeki ülküye çorak yankısızlığımdaki yağmursuz iklime inen tek akşam yağmurum,yıldırımınla dokun geceme ışısın acımdaki tohumun san beni... kağan işçen... |