Neden Koşaradım Girilen Şehrin Kapısından Nihavent Çıkılır kiŞiirin hikayesini görmek için tıklayın Bir gün bir yerde karşılaşmak umuduyla kendim..
Hayttan kaçmakla kendimizi kaçırdığımızı sanıyoruz.. Bazen gölgemizden bile öylesine palyaço görüntüler sergilenir ki aynaların dışına çıkıp kendimize bakmaya korkarız.. Kelimelerin gücüne inanmanın doğru olduğuna kanıp sanat derslerine gireriz.Birileri sahiplenir bizleri.. En zifiri gecelerde kapüşonlusundur tanınmamak için, tutar bir el değer omzundan saçlarına..Utançla selam verirsin sokak çocuklarına..Gözlerimizdeki yanılgı hiç durmaz.. -Bir gün bir yerde karşılaşmak umuduyla sevgili yanılgı- Yaşanacağız,geceyi ve delileri ve yanılsamalarımızın o dehşet sarı hüznünüde.. Yaşanacağız! ’Bir çiçeğin cebine muhtacız hala’ ’Bir insanın ezberinde şiir olmaması pek önemli değil fakat bir kaç şarkı olmaması onun açısından büyük tehlike, hele kalemsizse tehlike dahada büyüktür’derdi Annem.. Şiir bir insanı savurup atabilirdi sarı hüznüyle fakat şarkı en azından melodisiyle kısa bir zaman diliminde de olsa çekip çıkarabilirdi boşluklardan..Sanırım Annem o sözü boşluklarımız daha fazla çoğalmasın diye söylemişti.. Şimdilerde dilimde şiirden bozma uzun şarkılar ceplerimde tükenmiş kaleme ne demeli Anne!!.. -Berdevam sessizliğin yüz çiçeği kuruttu arka bahçede.. Aldım onları klozetin içine atıp sifonu çektim belki o sonsuzlukta yeşerir diye- Kente dönüş kolay olmadı..Her şeye alıştırmıştım kendimi.. O kentten gelirken ağır yağmurların ve bütün kırık fay hatların arasından geçmiştim.. Kaç gündür evden çıkarken dehşet temkiliyim her an başıma birşey düşebilir..Beraberimde getirdiğim ağır yağmurlardan sele kapılabilirdim..Korktuğum,bomboş bir kentle karşılaşma olasılığımdı.. Oysa kendim hariç her şey bıraktığım gibiydi.. Yeni yapımcılar açılmayan telefonlara yığınla mesajlar bırakmışlar..Toprak daha azalmış..Ekonominin insan sağlığına faydalarını anlatan televizyon programları canlı yayınlarını çoğaltmış..Polisler güvenliği artırmak için kimlik denetimine çıkıyordu yine..Bu arada yitirdiğimiz kimliğimizi arıyorduk el yordamıyla.. Bulamayınca yenisini çıkarmaya çalışıyorduk süresi bitmiş pasaportlarımız için.. Böl ve öp beni isimli bir şiirden ’Ülkenin bölünmez bütünlüğüne saldırı’ anlamını çıkaran bir savcının soruşturma açtığına dair ihbarnemesi kapının eşiğinde.. Her şey yerli yerinde!!.. Kente dönüş yalnızca boşluklarımdan ötürü hiç kolay olmadı.. Gerisi sineklerin vızıltısı..Hamamböceklerinin tıkırtıları.. Cihangir’de akşamüstü kırılgan bir gülüşle yazıyorum.. Yüzyıllık çınar ağacını kuşatanlara yazıyorum.. Aslında şu yanıbaşımdaki çam ağacıyla her konuşmam da,ona dair her yazdığım yazım da incir ağacı diye bahsetmişimdir.. Dünyada başka kaç tane iki farklı ağacın yapışık bir şekilde kök saldığı görülmüştür ki.. Bir birlerine öylesine sıkı sıkıya bağlılarki pencerenin birinden incir ağacıyla söyleşirsin diğerinden çam ağacıyla.. Hayatyokedicilerin olanca pervasızlığına rağmen nasılda sevgiyle büyütüyorlar sevda dallarını.. Cihangir’de akşamüstü kırılgan bir gülüşle yazıyorum.. Bir dalgalanma oluyor bedenimde..Durup dururken tekrar çarpmamak için göğün bin nazına,alçak gönüllü ve başımı eğerek giriyorum bir şiire.. Üzerime atılacak ya da koşup gelerek sarılacak,beni şu iki ağacın dalları gibi saracak bir durum yok.. Müziği son ses açıp dışarda olan biteni bastırmayı deniyorum.. Olmuyor..Kelimeler öyle kötü saldırıyor ve oramı buramı mıncıklıyor ki dayanamayıp içlerinden çelimsiz olan beş harflik bir kelime gürültüyü bastırarak kulağıma fısıldıyor ’yazdıklarını izliyorum’.. Oysa yerleşik düzende kendi halimdeydim sanıyordum.. Anlamsız koşturmana dön ve kendi gremerini örtün üzerine şimdi.. Yoksa sende son treni kaçıracaksın.. Otopsisi yapılmıştır.. (Bir çuval şiiri berbat ettik.. açıkbüfekahvaltıotelleri unutulmuşpansiyonyalnızlığı salondakiaynaherbaktığımdaçatlıyor kirliyastıkotellerinasıldırkimbilir uçarkendüşenkelebeklergibi hiçbiradresteyokum kendimibeşyıldızlıotelinboyaynasındavuruyorum kötürüyalarsilinsindiye beniburayaakortsuzbirgitargetirdi filmbitmeden üstümüörtecekserinbirgecegötürür .....ve şiir basınca gecenin bilmem kaçında ortalık toz duman kaçmak istersin sığdıramazsın bavuluna dik yokuşları oysa ne uzun yanılgılar sığdırıyoruz.. nihavent.. Hiç bir şehir parlak bir mıknatıs gibi çekmedi beni böyle.. şiddetli bir yaz mevsimde kekremsi bir tat,iğnesi kırık şarkılar,belalı bir düş’ün illet tutkusu ve hiç göremediğim,kendinden bile gizlediği ’yakamoz’ gülüşlü .... kaldı.. Temmuz,güneşli kar soğuğu vurgunu.. susulmuş tüm şarkıları sokağa çıkarıyorum.. Birazdan son vapur geçer.yaklaştıkça içindeki insanların sesleri doluşur odaya..Yürekte tuhaf bir titreme..Sanki kıyıya yanaştığında inecek birini bekliyor duygusu saracak her yerimi..Yinede pencereden hafifçe uzanarak bakarsın...Sesler gittikçe azalmaya başlar.. Vapur kıyıya yanaşmadan gider.. Ardından bir bakış vapura.. Çiğ tanesi az evel öldü.. Ölüm sebebini yalnızca üç kişi bilecek ve belki de biz üçümüz sonsuza kadar nedenini anlayamayacağımız bir ölümün sancısıyla uyanacağız her sabah.. Karin teyze ve tuvaliyle gelen geçeni resmeden kaldırımdaki bilge ressam.. Karin teyze öğrendi ilkin.uzunca bir ağıt yaktı. Duydun mu?..Başım göğsünde öylece dinledim.. Bütün gözyaşlarını saçlarıma döktü)..
Gece olurdu,içimdeki tüm renkler birbirine açardı
birbirine değmeyen zamanlarda birbirine bakıp göremeyen yerlerdeydik hangi geçmiş zamanın nergisleriydik bilemedim herşey bir yanılsamaydı ama sevinçliydim istanbul’un çok martılı sokağından smirna’nın telaşlı iskelesine caddelerde uçuşan kağıt parçalarıydı düşlerim çok gel istedim Turgut Uyar şiiri okur gibi gel kim bilir nasıl rüzgarlıdır sesin ömründen kendini düşürür gibi kalbindeki acıya tuz basar gibi gel insanın daha başka nasıl bir kötü anısı olabilirdi ki? çok gel istedim saçlarına dökülen yakamozlardan tanırdım seni Gece olurdu,şiirler mektuplar çıldırış saatine üşürdü beklenmedik zamanlarda şaşırtan sözcüklerin düşerdi yüreğime harflerinden bir gök yapıp çocukça oyunlar oynardım odada sözcüklerinle kurduğum bağın zihnimde yalnızca platonik bir telepatiye dönüşürdü içimden seni bir peronun akşam kalabalığına çağırırdım şiirler mektuplar yetmez olurdu rüzgardan buluta İstanbul’dan Smirna’ya adını yazardım gördüğüm her duvara bir kentten bir kente deniz köpürürdü yüzünü öperdim durmadan buluşmalar örgütlerdim acemi miltanlığımla sustun kocaman bir alfabe giyotine durdu vakitsizliğin kalemsiz ve kağıtsız bıraktı ellerimi -İnsan Cumartesi’nin hatrına suskunluğunu bastırır da gelirdi- |
gelmeliydi, gelmeliydiler değil mi...olsun...bize yine de yana yakıla beklemek düşer, avuçlarımızda sevdayı göğertirken göğe doğru...öpüyorum her bir sözcüğünün her bir harfinden...çok sevgimle dostum...