mevsimlik işçi
birbirini gölgeleyen iki uçurumdu yaşamı
tütün kıran çocuk parmakları ağzına kadar güneşi doldurmuş eteklerinde uyuklayan ışık kümecikleri kurşuni topuklarında çimen yeşili yabani elmaların canım kokularını çekti içine keçiyoluna fırlattığı yılan kabuğuna sığınan örümceğin sabrıyla dizdiği tütünlerine yapışık ellerini göğe kaldırdı Rabbinden ne istediğini bilmeden yeniden yeniden işe koyuldu sırtını okşadı güneşin şefkati uzağı adımlayan kör bulutun seslenişine aldırmadan biriken ter damlacıklarını itti elinin tersiyle bir çocuğun ağlamasıydı kalp atışları peçe takmış ufkun daracık penceresinin kıyıcığında birikmiş umutlarını sevdi damıttı içine zarifçe oturup bir ihtiyar çınarın altına on dokuzuncu yevmiyesini saydı gün takılırken karanlığın peşine birkaç keçi inek ağıl ahır illaki bir atı çokça erkek çocuğu bahçesinde bir kuyusu olan kocaman kerpiçten bir evdi düşü çekerken uyku yastığa ansızın öfkelendi gök kuduz bir köpek gibi saldırdı sağa sola henüz gelmeden gözleri kendine uçtu yamalı çadırı ışıktan bir kılıç indi bedenine ters kırlangıç yuvalarına sıkışmış samra kokularına karıştı tütün kokusu gönül gençyılmaz |
herhangi bir coğrafyasında ülkemin
bir traktör ya da kamyonda- kamyonette veya minibüste
çadırlarda, tarla kenarlarında
su tankerleri ve sazdan helalarıyla
elcileri dümenlerinde
ağalarının ağzından çıkacak güvenceyle sigortalı
düşler içinde satarlar emeklerini
tanığım, tanıdım, yaşadım.
sevgiyle.