heykeller de ağlar
yeniden ışık,
siyah, hem de beyaz... sabah ülkesinin kıyısındayız Mustafa abi yorulmuş gözlerimiz karanlıktan her türlü kalabalıktan ve kadim yalnızlıklardan güneşi görünce yeşillenen toprak, alınıp satılabilir maviliği denizin, dağların tepelerin pahalı yüksekliği, pazar yerlerinin gürültüsü ve reklam kuşakları sarı lambalar altında ah anlamazlar bilirim... ama vazgeçme, dur! ne diyordun? ne diyordun... bize kalan diyordun, "bu fotoğraftan savaşlar icat etmek" ve hatıralar, ve masallar köy çocuklarının toprakla yaşadığı o rengarenk serüven ve umutları insanoğlunun, yaşama sevinci henüz filizlenmiş bir papatyanın paslı bir bıçak gibi duruyor şimdi bütün ihtimaller tetanoza da çare buldu bilim denen küstahlık ne yana saldırsak kendi gövdemiz "insanlar ölünce tarih olur" Mustafa abi "heykeller ölünce sanat" sen ölünce uzunca bir sessizlik, vurulursun yine bir ağacın kimsesiz gölgesinde koyu kırmızı güller ve çimenler içinde faili malum, maktulu meçhul bir cinayettir katledilir insan olmanın zerafeti odalarda yankılanır yeniden büyük adamların korkunç ayak sesleri zaman... zaman sarar elbet yaramızı Mustafa abi ve tabiatı durmadan zincire vurur demirden atların yine demirden ayak izleri ne kadar zor olabilirdi ki bir doğruya inanmak? onu olduğu gibi anlamak... yeri gelince gülmek, ama daha çok ağlamak hem ağlamaktan korkmamak heykellerden konuşuyorduk Mustafa abi! bir heykel gibi dimdik durmaktan o eski Fransız’ın dediği gibi "heykeller de ağlar..." Mustafa abi... korkusuz çamurdan gözyaşlarıyla |
Yorulmuşuz bütün insanlıktan,
Yine de bilmelerini isterdim ortak paydaları olduğunu her şeyin,
İnsanında gölgesi, Heykelin de gölgesi, mezarında gölgesi siyahtır, siyah..
Yorulmuşuz işte bütün bunlardan...
Tebriğimle...