haziran ikibinonüç
haziran yirmidokuz...
ve bu evi de bitirdik Ester seninle, hadi yenisine taşınalım, ne bileyim, daha güneyde bir yerlere doğrusu şu biraz eksilmiş ben, yabancı gibi duran kendi ayakları üstünde, bir kedi olmandan şüpheleniyorum bazen bazen de hiç olmamandan yani eksik yerlerimi tamamlayan bazen beni sorarsan o en kolayı kimi zaman neşeli bir adam karanlık bir odayım kimi zaman içim tatil dönüşü çarşaflarla örtülü “bir odayım galiba” diyorum sahibinden gizli kendini havalandıran şöyle açılsam ek yerlerimden yani üzerime tutturulmuş bir kapının huysuz menteşelerinden ansızın ayndınlansam günışığı eşikte bekler mi? eski ilkhbahar... kışın çok birikmiş sıcaklığı... ya da eski bir çerçeveysem kendine uygun, mutlu bir fotoğraf arıyan içinde sonsuz ihtimalleri barındıran ve hazirana bilge mayıstan vasiyet kalan nefes alırız elimizden geldiğince, işte o kadar… bunu olduğu gibi anlamadan nereye? dedim ya… terkedilmiş bir kedi olmandan korkuyorum Ester ve bazen hiç olmamandan nasıl unuturum ki hem? birdokuzyüzseksenbire ilk biz girmiştik kararsız su damlaları gibi dünyanın üzerinde, bir kara parçasının denizle ayrıldığı zamanlardı evet bindokuzyüzseksenbire ilk kez girmiştik insanoğlu henüz onurluydu ve başkaları için savaşan uçarı çocukların zamanıydı bir yeniliği yaşıyorduk, karanlıktı ve uzunca bir kıştı... haziran ikibinonüç, bu kenti de bitirdik Ester seninle, hadi yenisini fethedelim şöyle daha güneyde bir yerleri denize kıyısı olsun mümkünse otellerden başlarız, gerisi gelir zaten |