MİHRİ İLE SEMAVERŞiirin hikayesini görmek için tıklayın Mihrî Hatun - Divanda Bir Afet-i Devran
Osmanlı divan edebiyatının ilk kadın şairlerinden biri olan Mihrî Hatun, 1460’da şehzadeler sancağı Amasya’da dünyaya gelmişti. Babası Belayî mahlası ile şiirler de yazmış olan kadı Hasan Amasyevî, dedesi ise Halvetî şeyhlerinden Şücaeddin Pir İlyâs idi. Ailesinin imkanları sayesinde daha kız mekteplerinin bile olmadığı bir zamanda konak terbiyesi, görmüş çok iyi bir eğitim almıştı. Babasından Arapça ve Farsça öğrenmiş şiir için gerekli altyapısını oluşturmuştu. Dönemin bütün ilimleri ile yakından veya uzaktan bir şekilde ilgili olan Mihrî’nin eğitimi hakkında Evliya Çelebi “yetmiş cild kitâb-ı muteberi hıfzedüp cümle ulemayı mübahase-i ulüm ve fünunda aciz bırakmış.” (yetmiş cilt önemli kitabı okuyup bütün bilginleri bilim ve fende aciz bırakmıştır) diyerek iltifat etmiştir. Bu donanımı Mihrî Hatun’a daha II. Bayezid’in şehzadeliği döneminde sarayın kapılarını ardına kadar açmıştır. Saray demek güvence demekse de O bu rahatlığı hiçbir zaman yaşayamamıştı zira Mihrî Hatun aldığı eğitim ve söylediği şiirler kadar dillere destan güzelliği ile de dikkatleri çekmiş bir kadındı. Bu güzelliğinin farkında olan babası ona Mihrî ismini verirken bazı kaynaklarda ismi Mihrünnisa (kadınlığın güneşi) veya Fahrünnisa (kadınlığın övüncü) olarak anılmaktadır. Güzel olduğu kadar cüretkar bir kadın da olan Mihrî Hatun, erkek meclislerine çekinmeden girerek gerek şiir gerekse diğer bilimlerle ilgili erkeklerle boy ölçüştürmekten kaçınmamıştı. Onu bu girişken tavırları bir yandan erkekleri etrafında deli divane ederken bir yandan da kızgın bir kalabalığı biriktiriyordu. Hayatı boyunca hiç evlenmeyen Mihrî Hatun bu özellikleri nedeniyle dönem edebiyatının önde gelen bütün isimlerini birbirine düşürmüş desek çok da abartı olmaz. Şiirlerinde büyük bir cesaretle erkeklerin ismini telaffuz etmekten çekinmeyen afet-i devran şairimiz, satırlarında sezilen şuh hava nedeniyle birçok eski kaynakta iffetiyle ilgili müstehcen karalamalara maruz kalmıştır. Bugün hakkında yapılan araştırmalar çoğaldıkça anlıyoruz ki bu iddiaların hemen hepsi yüz vermediği erkeklerin attığı çamurlardan ibaret ancak yine bize kalan yazılı eserlere bakarak Mihri Hatun’un aşk hayatının gerçekten de çok renkli olduğunu söyleyebiliriz. Mihrî Hatun’un fırtınalı aşk hayatında önemli bir yer tutan edebi olarak da etkisinde kaldığı bir diğer isim ise Necatî’dir. Necatî’nin şiirlerini okuyan ve yazdığı hemen her şiiri şaire gönderen Mihrî şairin birçok şiirine nazire yazmış, bununla da yetinmeyip ara sıra şiirde ona yetiştiğini kendisine duyduğu ilgiyi gizlemeden anlatmıştır. Fakat Necatî ise bu duruma oldukça sinirlenmiş ve ne aşkına ne de şiirine duyduğu ilgiye karşılık vermemiştir. 1512’den sonra öldüğü sanılan ve mezarı Amasya’da dedesi Pir İlyas’ın yanında bulunan Mihrî Hatun için arkasından edebiyat dünyası nerdeyse vicdani bir rahatsızlıkla onu aklamak istercesine şunları söylemiştir: Gelibolulu Ali "Zen-i dehr firîbine aldanmayup dünyaya merdânelikle geldi gitdi." (Zamanın geçiciliğine aldanmayıp dünyaya mertçe gelip gitti.) Kınalı-zâde Hasan Çelebi: "Gerçi Mihrî, yaşadığı dönemde, zarifler ve şairlerle sohbette, dostlukta sevgi ve şefkat üzre olurmuş, lakin mühürlü kesesinin güneşine yabancı eli ermemiş ve namus ve iffet perdesine harak eli değmemiştir." Ne olursa olsun Osmanlı edebiyatına diğer hemcinsleri bile erkek gibi şiir yazmaya özenirken divan şiirine kadınsı bir dokunuş getiren Mihri Hatun, edebiyat ve tarih sahnemizde önemli bir figür olarak kalmaya devam edecektir. Ayrıca O’nun bu heyecanlı aşk hayatından bize kalanlara ve saray içerisindeki pozisyonuna bakarak Osmanlı’da kadına bakışın yüzyıllar içerisinde nasıl bir değişim gösterdiği konusunda da ipuçları vermektedir.
Mısraları kaldırdı yaldızlı beşiğinden
Nur yeşili sularla semavere doldurdu Hayata adım attı geçerek eşiğinden Güneşe bakmak için biraz yerinde durdu. Necati çırasıydı yüreği bir top kömür Aşkla yanmazsa kömür neye yarardı ömür? Tutuşturdu çırayı sızan narla kalbinden Semaverin bacası dumanlarla kavruldu Aruz dizeler aldı göğsündeki cebinden Atıverdi ateşe şiir göğe savruldu. İşleyerek divanda aşkı afet-i devran İzledi eserini sevinçle hayran hayran. Semaverden yükselen buharları kıskandı "Gerçek su benim" diyen gökte pamuk şekerler Şiirler alevlendi içinde imge yandı Dizeler parıldarken söndü tüm mücevherler. Ses duydu Mihrünnisa dönüp ateşe baktı Düş müydü anlamadı içine merak aktı. İstiyordu buharı “ver!” diyordu sema “ver!” “Dökeyim gözlerimden getireyim baharı” “Aşk ile yanıyorum olmaz” dedi semaver Her zaman bulamam ki beni yakan bu harı. Gururlandı duyunca dünya güzeli Mihri Demlenen çayı ile içti şiirden sihri. |
Unutulan değerleri gün ışığına çıkarmanır taktir edilecek incelik...
................................................. Saygı ve Selamlar.