Ay geceden şafak doğururtüm ağırlığıyla üstümüze çökmüş geceden hüzün yorgunluktan daha yorgunuz ve açlığa açmışız çadırımızı kar yanığı ayaklarımız karanlığa bir pencere açıp gözlerimizden kirpiklerimizden yasak şarkılar bestelemişiz onca yaz geçmişiz cehennemi cebinden çıkaran kaç ilk ve kaç kederli sonbahar atmışız içimize rüzgarsız düşüşünü görmüşüz yaprağın filizlenip boy verişini de yeniden içimizi kavuran hasrete inat karakışta vurulmuşuz ömrümüzden diyorum ki şubat ayı palamut yaprağından küçük bir ateş avuçlarımda buz kesen yüzün değince kar düşmüş saçlarına elim uykuya dalınca karanlık diyorum ki sessizliğe kalbimin sesini bastırsan da mahcubiyetim nefesini yitirse .................................. ................................... Faik Danışman |
Mühim bir iş diyor hayat için Nâzım, “ seni sevmek gibi” mühim bir iştir diyor sevgilisine.. Sen ölmek diyorsun acele kelâmın kalemi, acele etmiyor muyuz çoğumuz ölüm gibi?
Senden önce ölenler var hâlbuki; sen henüz kıvranırken, henüz sancıların yeni yeni artarken senden önce gömülüp senden önce belası ile rahmeti bir avuçta okunup göğe gönderilenler var..
- İyi de bana ne?
Haklısın vallahi, al benden de o kadar “bana ne”…
“Ay geceden şafak doğurur”
Evvelâ şiirlerinin yine ehemmiyetle takibinde olduğumu söylemek istiyorum (terlikle kovalama isteğin var biliyorum) ve üye girişi yapmadığım zamanlarda şiir okumaya geldiğimde ziyâret ettiğim birkaç sayfadan biri bu sayfa ve diğerleri, bu kadar yâni..
Nâzım’ı, Ahmet Hamdi’yi hattâ Karakoç Efe’yi okurken –Karakoç’u katmayalım, orada akıl var zirâ.. biliriz, sevdâ akıl kârı değil..- her neyse işte o Nâzım serisini, aynı şiirleri günde kaç kere olur bilmem ama okurum. Bir ara ciddi ciddi sabah akşam O’ndan başkasını okumaz olmuştum tâ ki Münevver’i tanıyana dek.. Pirâye biraz ne demeli Esma diyelim mi .. Şşş gülme bir şey anlatıyorum.. Evet o kadar mukaddes idi.. Fakat sonra işte isimler kirletince benliğimi her şey bitti, zâten hakkında matah fikirleri ile dolu iken bir de bu gelince üstüne şiirlerinden bir ikisi kaldı ezberimde. Kimse önemsemez, isimler önemlidir oysa.. Aşk kaç kere ölür ya da kaç kere doğar?
Birkaç mı dedin? Dön önüne..
Ahmet Hamdi gömmekten beter etti, bütün şiirlerine baktım derim sen sorarsın bir iki tâne söyle deyi fakat tek kelâm edemem. Etmem. Rahmetle anıyorum, muhakkak ehil idi fakat unutamadığım, ezberlediğim tek bir eseri kıymet arz ediyor.. “Bir adın kalmalı geriye”..
Ne ilgisi var da bu kadar söz ediyorsun Havin, zâten sinirliyim..
Deme öyle, hepimiz sinirliyiz. Diyorum ki uzun zamandır okuyorum şiirlerini ama şu an sayfasında olduğum dâhil sanki bir ölünün mezar taşını okuyor gibiyim..(bu cümleden sonra yönetim kardeşlerden yorumumun silinmesini isteyebileceğini düşünüyorum ama kızmam, kalemin kemiği yoktur ki sen bunu benden daha iyi bilirsin. Hoş görmesen de olur yâni küsmem..)
Bunu söylerken “Rakkaseye umut” betimini hatırlıyorum bir şiirinde.. Kaç rakkase gördün bilmiyorum ama iyi izlemediğini söyleyeyim mi? Rakkase’den sonra göz uyanmaz.. Sen tahayyülü ile kurşunun kıvrımlarından mı söz ettin yoksa… O şiir de esaslı idi, Esma kadar olamasa da..
Bu şiirin adını bir daha yazmayayım, şimdi boşa yer etmesin.. Ama ne demek istediğini anlamadığımı söylesem olur mu? Anladığıma anlam yükleyememiş olmam mı bunun sebebi bilemiyorum ama öyle..
“Ay hiçbir geceden şafak doğuramaz…”
Ay, şiir için bunu yapamaz, sen var keyfin sancağında dalgalandır ruh’unu yine de yok böyle bir hakikat.. Birden öfkelendim, niyeyse..
Buna inanmak mı, ya da her yazılan inanılarak mı yazılır.. Böyle bir şeye nasıl inanır insan; depremin yerin altındaki cennete giden yolu açtığına nasıl inanır insan.. Ben inanmıyorum, inanmam.. Son mısrâ olmasa sanki kalem de inanarak yazmamış diyecektim ki demiyorum; kalem gerçekten inanmış galiba... (Aspendos tüm sınırlardan vizesiz geri geçiş yolu açar bana vallahi biliyorum da karışma şurada birkaç dakika kalıp okumaya çalışıyorum!)
“kar yanığı ayaklarımız”
Say ki gönül kardan adam, gönül peyderpey savrulur olmuş hesaba hiç alınmadan.. Önce kor ile kör oluyor savunmasız, sonra köz..
“rüzgarsız düşüşünü görmüşüz yaprağın
filizlenip boy verişini de yeniden
içimizi kavuran hasrete inat
karakışta vurulmuşuz ömrümüzden”
Siz büyük adamlar hey! Hem kendinizi kandırdınız böyle hem de inanmaya niyet edenleri.. Sonra şiir yazıyorsunuz, kalbi kuzu yerine şişe geçirip kahrederek yaşattığınızı söylüyorsunuz… Birini gördüm geçen “gömülüyorum” deyi avaz çatlatıyordu.. Secdeye varasım geldi, gününü kolluyorum biliyor musun.. Can veresi kolay olmasın deyi.. Ben de ne fesatım ama.. Hadi oradan, seveni severler ötesi yok!
Şiirin bu dizeleri, sanat işçiliğini kutlamam gerektiğini söylüyorlar sanki. Ama sen yine de bir önceki paragrafı dikkate al. Eee aşk başka iş başka kardeş..
“diyorum ki sessizliğe
kalbimin sesini bastırsan da mahcubiyetim nefesini yitirse”
Şu “sessizliğe” dediğin yer “sensizlik” olsa mıydı acaba.. Çünkü hüzün baş ucundayken hissedilmiyor.. Ya da baş ucunu ölüme yolcu ettiğini düşünerek düşsen geceden birgün. Ölüm anlam kazansa şiirde.. Ama gerçeğinden duysan, giderek uzaklaşan ayak seslerine dilinden bir harf edememenin sızısını geçirsen içinden.. Damarlarından dinlesen, pencereden baktığın her yıldız sana onu söylüyorken…
Hani diyorlar ya “yanımdayken özlüyorum seni..”.. İzninle şu cümle için şöyle bir güleyim.. Bak misâl ölüyor sevdiğim, ben bunu ölene kadar fark eder miyim dersin? Ben de ölüyorken mesela fark edecek mi? Etmeyecek, ben ölünce bir fatiha ardıma bir ton şiir..
Yemezler!
( Az kaldı gidiyorum)
Çalışmalarını bâzen umut bâzen korku bâzen hüzün duygularını heybeme takıp geliyorum.. Bâzen eskiyi aratıyorlar bâzen yenisi hani dedirtiyorlar.. Yalnız görüyorsun, sevgi kim aşk kim diyoruz bu vakit, o zaman hasreti okkalı geçirin kayda.. Hesabımız kalmasın sağlarla..
(Hemen gidiyorum.)
Okumak güzel, yıllar misâl aralar olmasa bir de.. Hakikaten bak bunu sitem olarak oku lütfen, hadi bizim kelâmımız kısır.. Az söylüyoruz, ilhamsızız ne edek.. Size ne oluyor? Hergün birkaç tâne şiir yazanlar var biliyorsun, siz mukaddes kelâmı olan kıymetli erkân ehli ne deyi yıllarca (mübâlağa deyil bu resmen yıllar, hani bir saniye bin ömür eder diyor ya ustalar o bakıma) bekletiyorsunuz..
Onlardan ne eksiğiniz var (!) Ne demek istediğimi anlamış olmanı umut ediyorum, hergün şiir yazdım diyenlerden değiliz çok şükür ama asırlar da çok lüzumsuz..
Kızma artık, bitti..
(Yorumdaki sen’ler ben’ler istenilen için tenzihe tâbidir...)
Daha dahasına misafir olmaya niyet edenlerdeniz, hülâsa..
Sevgiler..
**Havin_** tarafından 4/14/2013 8:23:07 PM zamanında düzenlenmiştir.