Cinlerimbünyem mi zayıftı algılıyordu cinleri pencere önünde kendilerine pişirdikleri kahveyi ikram ediyordu cinler bütün ışıklar sönük onlarınki açıktı lâmbayı aç diyordum anneme açtığını söylüyordu neden ışımıyordu odam bütün renkler herkese açık bana kırmızı yasaktı kırmızı yorgan örtülüydü üstümde ona mı seğirtiyorlardı cezvelerini ocaklarını alıp eşek kadar adamlar üşüşüyorlardı zayıflığımın başına erkek kardeşimi taşırdım sırtımda bizimkisi nazdan yapılma iki adımda yorulur flaşa zırlayarak bakardı bir gözü omzumda kayıp bütün sözler ona ayrılır mızmızdı gülücükleri annemin inekleri vardı sağılacak bahçesi,ağaçları babamın öğünü memurluk bir kaç bardak bol şekerli içtiği çaydan sonra akşamı gazete, radyoda haber annemin şarkıları sallardı evimizi avaz avaza türküler söylerdik odadaki küçük salıncakta babam sallardı bizi çocukca düşlerimizin şarkıları eşliğinde küçük sokak inlerdi bizden demirci Eyüp’ün çekiç seslerine karışırdı sesimiz sesini tanırdı annemin üst komşumuz: -bi yol o ilâhi söyler derdi demirci Eyüp’e cinlerim tepemden inmedi hiç kahve içtikçe bindirdiler üstümeme kollarımdan çekip götürmek istediler nereye düşeceğimi bilmediğim yerlere inatla ayak diredim yapıştım en parlak yıldızın ucuna bıraktılar sonunda solukları tükenerek dönüp karanlıklarına ışıkları yakmak bu kez bana düşüyor anne yönlerini saptırmadan ellerinden tutup bayrama götürdüğün çocuklarım büyüdü büyüyen caddeler,evler gibi cinler küçük kaldılar adresleri hep aynı kaldı karanlıkların!.. 9. 2. 2013 / Nazik Gülünay |
saygılarımla