4
Yorum
7
Beğeni
5,0
Puan
937
Okunma
111
Çekilirken kelimeler mahzenine
Hep yalnızlık yakamozlara kalırdı suskunluğun mavisinde
Derin hasretlerin çizilen güncesinde
Ay doğar sokaklar boğulurdu Ankara’da…
Alabildiğine bir karanlık çökerdi tüm caddelere
Rıhtıma koşan birer çocuk olurken kumrular
Nakaratındaki şarkılar donardı
Soğuk bir ayrılığın kar dökümlü senfonisinde…
-Kırık sazlar, teli kopmuş kemanlar,tuşu eksilmiş piyanolar-
Sonbaharlı sözcükler dökülürdü
Keskin uçlu mısraların mevsimsel kılıcındaki kinayesinde
Şairler vurulurdu
Daha az önce gezindiği kendi kaldırımlarında
Caddeler beşeriyetin ölüm barikatlarını kurardı toprak/da…
Bir memleket hasreti eserdi rüzgarın ellerinde
Avuçlarında gurbet besleyen Anadolu kokulu bir şair
Zindandan hep yazardı sevdiğine sevdalı mektuplarını
Zulasına sakladığı biraz toprağın sevinciyle…
Gömülmek değildiyken tarihteki niyeti,
Bir vatan mezarlığı bir de Piraye’siydi tek dileği
Uçurumlara atılmış ruhuna eşlik ederken kalemindeki şiirleri
Vatan kokulu hasreti buluştu bir aşkla bir kavşakta
Yaşamla ölümün arasındaki bir Araf’ta…
Bir “Nazım” toprağa
Bir yazım sayfalara
Bir yazım kışında buz tutan kuraklığa
Bir ayazım sol tarafıma eklenirken
Kelepçelerin pası sinmiş bir şairin yüreği geldi aklıma…
Sürgünde sürgün verdi hasretin
Sakın üzülme “Piraye-“
Yüzümde üzüm, gözlerin esmer tenli toprakta
Sen asma suratını büyüsün göğsümüzdekiler
Sana birazdan memleket kokulu mektuplar yazacağım
Hücremin açık demir parmaklıklarının arasından….
Satırlarıma başlamadan önce seni memleket kadar özledim
Şimdi son vermeliyim mısralarıma
Önce memleketime göm beni
Sonrada sen gel senin için açık bıraktığım yürek yatağıma…
Takvimde birler çoğalıyorken
Bir sen bir vatan bir bu şiirler
1,1,1, oluyor, hep toprakta dik duran gölgesini istediğim o çınarla ….
5.0
100% (6)