Ta
kumral susuşluyduk yedi iklime namzet
ağır iç kanamalarından geçerken iç kentlerimiz umut büyüttük elma kokulu ağzında baharın uzun bir geçiş dönemiydik bir yarımız hep yaz korkulu maviye dalan noktanın uyumsuzluğuna da takıldık uyumsuz noktanın mavide dağılışına da... çay buğulu bir ilkgençliğin bulanık düşüydük gri kaldırımlarda tozlu bodur ağaçlarla sırnaşık içtendi çamuru ayazımızın her soğuğa zamansız uyandık da teslim etmedik arkadaşlığımızı adsız hiçbir neşeye... ayaklarımızda kar kesikleri yavru serçeler avuttuk yumurtalı tükürüğümüzle çağla gölgeli bir soluklukla öğrenince bölüşmeyi patates közlediğimiz küllerin arasında toprağın yalansız kokusuyla bozduk aklımızı komşu komşu ilk akşam aydınlığında ses sese verdik ihaneti aldattık aldatmaya ihanet ettik sevmekti bu hayatın ta kendisi... ... havalar ise pusa büründü ayaklarımızda unutmamanın ürpertisi eski kentler de perdelerini çekmiş gözlerine kalbimizin ağrısına dar geliyor bu gece bu koku bu yıldız düşkünlüğü bile biz bu aleme çok bu öykü bize dar bize bir gitmek uydu üzerimizde geçmiş kış kırıntıları özlemeyi de üşümeyle bir tuttuk ya üstad bütün bir dünya gelse şimdi üstümüze vaz geçmeyiz ayrılığın üstüne gitmekten gitmekti bu ölümün şıpsevdisi... kağan işçen... |
hay böyle aşkın ızdırabına!..
ebuzerpaşa tarafından 1/15/2013 10:58:24 PM zamanında düzenlenmiştir.