Dışa dönen gizli eller...
Hani her şeyden önce biz arkadaş ve bir yoldaştık
İki komşu yaprak gibi aynı sevgiden beslenen iki yalnız gönülde, aşık değil de aşktık Taş kulelerin gölgesinde şarkılar besteleyen Gözlerimin çiline sırtını henüz dönmeden Sineme alıp da seni, sarmalanıp yatmadık mı Bu cihanın Dara’sının ışığından başka görmeden Duasıyla mabedimde yıldızlara bakmadık mı Şimdi nerde o bırakıp da asraya giden yüzün Kızgınlığın ateşinde kül olup tozlanmış sözün Nerde o dost sandığım omuzlardaki tatlı hüzün Mahremimin kapısında “dışa dönen” gizli eller Yüreğine sağlam basmak bir yüreği çiğnemek mi Yalnızlığın yuvasında bir gönülü ezip geçmek, “Seviyorsam, yüreğini yerim” der gibi sevmek mi Ne zaman, gönül alıp götürse beni aşk yoluna Fırtanalı bir deniz gibi örüyor kaderimi dalgalar Ve sevdim deyip kimi aldıysam yuvama Batıyor gemisi umudun henüz belirmeden ufuklar Hayatı engin denizlere taşıyan ırmağın yatağında Öyle büzüldü, öyle ezildi ve sıkıştı ki yüreğim Kömürden kara bir elmas gibi parlıyor artık gözlerim Ben sevginin gerçeğinden ve dostluğun güveninden Başka bir şey dilemedim İlahi’den gelen sözerin bilgesinden Oysa gerçek kıskançmış, daha önemli başka şeyler varmış Her şeyden daha üstün olmakmış Merkezinde bir odak gibi hayatın Neyin varsa vermekmiş, karşılık beklemeden Ve çekip giden bir sırtın ardından bakmakmış Dostluğu bile esirgeyen… |