Sen gittin gideli…
Sen gittin gideli,
evim bile özler oldu sesini, terini, nefesini. Sedirin minderleri hüzünle doldu, sırtının dokusunu arar oldular. Çarşafların rengi de soldu; teninin kokusuna hasret kaldılar. Sessiz, yapayalnız duruyor mutfağın tezgahında, ve avucunu özlemle anıyor, elimde ısınan kadehin diğer eşi. Sönmüyor da bir türlü ocağın ateşi, bırakıp gidişine yanıyor durmadan; dolapta sebzeler üzüntüden hep çürüdü. Kapılar gıcırdayarak ağlıyor, ve çıtırdamıyor artık şöminede yanan ağaçlar, müziğin sesi de kısıldı, neşesini yitirdi sanki duvarda dans eden gölgeler… Nerdeyse tüm eşyalar, tahtalar yasta; penceremden baktığında, gökte kayan yıldızlar, gelip giden bulutlar, gece doğan yeni ay bile artık bambaşka; ısnmak için sarındığında, enzimlerini azdırıp, suratını şişiren battaniyem de çok pişman… Hepsi, nerde bizim o altın gülüşlü kutsal düşlü hatun deyip söylenir oldular… Sen hep gel gülüm, bırakma bizi, sebepsiz değil bu hüzünüm, kırma kalbimizi… |