Suskun İstanbul
İstanbul suskun, dinliyor kalbinin sesini;
gökyüzünün kara pervaneleri geçiyor, homur homur, aşkın deryasında süzülen Boğazın üstünden. Hisarın surları tutmuş karşıda dimdik duran Rumeli tepesini; İstanbul suskun, dinliyor, ciğerinde patlayan maytapların sesini. İstanbul suskun, dinliyor kalbinin sesini; karanlık bir pus yükseliyor gövdesinde dolaşan damarlardan; acıtıyor, otoyollar, tüneller, deşilmiş derisini. Asmalımescit’in semazenlerinden, asmalı köprülerin semalarına kaymış artık yüzlerin eseri. İstanbul suskun, dinliyor kalbinin sesini; yaban bir atmaca kopup geliyor Karadeniz’den, konup ulu bir meşenin üstüne, seyrediyor çakmak çakmak gözleri Beykozlu asil bir papağanın suretini. Son baharın serin rüzgarı çarpıyor sinesine, alnında son avının kan izi, izliyor umut dolu kalbiyle son çiçeği açan elgizini. İstanbul suskun, dinliyor kalbinin sesini; damla damla akan yağmurda, gönülleri yaralı bir çift kuş gibi geziniyor sarmaş dolaş, sokaklarda iki deli sevgili. Ve göz yaşlarına karışıp akıyor, her damlasında yağmurun, insanın insana olan güveni. İstanbul suskun, dinliyor kalbinin sesini; sıra sıra dizili meyhaneler mi, Boğaza hakim konaklar mı dersin, kaldırımları mermer, granit sokaklar mı, yoksa, gamzesi masum, ama yalandan gülen yanaklar mı, hayatlara bir renk, bir telvindir işte, İstanbullu bir yaşam hikayesi. İstanbul suskun suskun dinliyor hem şehrinin sesini, yatıyor geçmişinde fethedilen yüce bir aşkın öyküsü, oysa kaplamış bu gün etrafı kocaman bir yalnızlık örtüsü ve İstanbul, git gide kaybediyor kalbinin sesini ve hevesini… |
sevgiler..