Eylül Çeşitlemesi
sesimi yıkadım işitmende beni
pir ve pak dökülüyor artık aşk tanecikleri hüzün göletine gözlerimin bakışlarımda şırıl şırıl bir sonbaharın göğü bu sensin sesimin tertemiz zerreciği değeri sonradan anlaşılan bir eski zaman klasiği tekrarı mümkün olmayan bir öğle sonrası durgunluğu ve bir eylül hıçkırığı ağaçlarda duyuyor musun duyuyor musun anlaşılmazlığımı anlıyor musun ağaçlar gün ışığına nasıl böyle küskün neden gücüne gider doğmak güneşin sarı deryalar deryası ağlamak mıdır bu ey yer ve gök ey sonsuzluğun ölümü andıran neşesi ey maviye çalan bu melankoli sarhoş olmak isteği ey uykularımın katili eylül şehir emin değil akşamı kaldıracağından yarı köylü aydın umutsuzluklarında şiirsel tebessümleriyle bir şairin çaresizliği mimozaları özlemenin ceremesini öder en ağır bedellerle yalnızlığın vefalılığı ve ölümün bağlı olması bu kadar yaşama usandım veresiye aşklardan yerine eylül geçsin ömrümün bir yağmur damlasına kansın dudaklarım ellerim dolaşsın saçlarının yerine kümülüslü serinliğinde sonbaharın ağaçların döküldüğü yerde hırkam oluyor hüzün üşüyorum sapsarı uzak adam gölgeleri çekiliyor evlerine ayak sesleri de yok artık sadece hışırtılar, ağaçların ağlaması sevmek şimdi tüm geniş zamanların harcı yalınca akşamı bekleyişini sevdim bakışlarının güneş bile dargın çocuklar gibi tedirgin dokunurken yeni bir güne hazırlanışına kaygılarının bu kuşların amansız göçü bu sulardaki mahmurluk mağrurluğu öğle saatlerinin çare yok yaz çekip gitti tüm beyazlarda bir kapanma hazırlığı akışlarda son telaş sakince ölelim mi sevgilim kadehler sonbaharın şerefine eylül kuşatmış bak hayallerimizin şeffaflığını biçim biçim bulanığız artık yokluğun daha bir samimi uçuk kaçık uykusuzluk sararmış yapraklardan yastığım annemin elleri değil eylülün ıslak bakışları geziniyor saçlarımda gün görmüş bir orkestra sanki bu sessizlik bu sessizlik bitişlerin azgın tekrarı ömre suskun bir hüzün ayarı bu eylül uzak ışıklardan medet ummak dile dolanmaktan yalama olmuş tüm şikayetler sitemler anlamsız anla varlığıyla yokluğu bir ilk yazlarımızın şansını sadece ölmekte dene eylül en büyük örtüdür yok oluş tutkularına göğsünün çeperinin kalbindeki herhangi bir odaya sığmaz ki eylül içindeki ritimsizlik dengesiz denge çıplak dallar yırttıkça gırtlağını gözlerine ihanet etmez hiç ahmak ıslatan yağmurları aynı bile bile sevdiğimiz gibi hiç bilinmeyecek bir bilinmemişliği dedim ya henüz eylül ve o kadar uzağız ki ölüme ah ne yazık dedirtecek kadar bu gülüş senin değil ey güz bu belki tanrının son gözyaşları kağan işçen |