Her yalnızlık bir a y r ı l ı k’tır! Gör de inanmıyorum de!
Ardında bıraktığın bu kent yoksul… (Eylül)
Gözlerimde kuruyan sararmış geceden al beni tenin ki şarampolden alan deli bir dalgaydı boğulduğum Marmara da ben yüzmeyi bilmiyordum ki Zühre
I sen gidersen bu şehirden yetim kalırım Zühre şefkate aç bir çocuk kendi dehlizinden çıkamayan bir zanlı eli yüzü yara bere içinde kalan dilenci olurum
dünya dünya hangi yana dönüyor Zühre düşlerim içimde yangınken nasıl geçerim siyah bakışlarından hissetmekten o kadar uzakken şu sayıklayan bedenimden çıkan ses neden alıp başını gidiyor
II öyle gider gibi bakma bana sandığın kadar sağlam duruşlu değilim gitme kal Zühre kirpiklerimin penceresinden gir içeri parmaklarımın arasına sıkıştır o küçücük ellerini ümitlerimin tükendiği yerde umudum ol ama kuytularda susturma avazımı
kollarımı açmıştım sana jilet kesiği olmayan tiner çekmemiş bir ciğerle sevdim seni sebepsiz sorgusuz sualsiz izbe duygularla g e l sarıl bakışlarımdaki aciz çocukluğuma Zühre
bir gidişte kaç güvercin vuruldu kanatlarından kaç adım sensiz adımladım dibine battığım sokakları kalbimi esir aldı boşluğuna düştüğüm vuslat sancısı oysa mavi bir geceden doğan loş bir ışığın kavuşturduğu andı yoksulluğumuz oysa yorgun iki yürek tutulmasıydı vurgunluğumuz
şimdi kan damlıyor göz pı’nârlarımdan sürgün ettiğimiz sevda can çekişiyor avuçlarımda hasret kavruğu genzime sunduğum esrik nar şarabı tesellim biliyorum ki içtikçe yanacak içim, ve yazdığım kalem kadar tükeneceğim
kal diyorum işte sana kal serin bir sonbahar akşamının nefesine karışan kokunla yer kaysın ayaklarımızın altından ufak adımlar atalım bunca yakınken hadi yatıya kalmak için izin al kendinden sığınacağımız tek yer kendi bedenlerimizdir
III söyler misin nasıl bir serzeniş bu b/öyle derde saplanıp kalmışken hangi aklın unuttu beni henüz saramadığım yaralarımın içinde anlayamadıklarım buhar olup uçmuşken d/okunduğu yeri yakıp yıkan acının adı nedir
ben sefil dokunuşlarında sen olmayı beceremedim her acı bir aşktı darağacın da ellerimle geçirdiğim can kırığından arda kalan ateşin içinde oysa yanmaya bileylenmiştim saten gözlerinde Zühre
bu yüzden aynada göremedim kendimi hiç dolaşmadım yanımda sen olmayınca bu şehri ben yüzümde hep hüzün barındırdım kağıt evler içinde kaç kez bağrımı susturdum hangi çığlık koynunda saklar avaz avaz sustuklarımı Zühre
hiçbir tanık çıkmadı gözlerime serkeş bir ağıdın içinde buldum kendimi omuzuma uzanan bir el ‘’neden ağlıyorsun ‘’ dedi ben yine sustum ağıtlarımın kimliği yoktu
ben sana ben sana ne diyeyim zühre
IV sen sonu olmayan bir aşk’tın her şey seni anlatıyordu gri renkli örtü beyaz yüzlü yastıklar bile seni soruyor bana gözlerinin rimelini sildiğin aynayı hiç sorma küs bakıyor şimdi bana
bu nefret ikindisinin güneşi hangi vakte batacak bana yalan söyleme derdin tam ortasına düşmüşüm işte gitmeyi hazırladığın bavulunun içinde ben hayata küstüm Zühre
gözlerimde sıla hasreti kaldı daha kaç uzaklar boğazımda düğümlenecek hoyratça harcadığım kaç muhtaç cümle daha susacak ellerimde sana sevgiye aç konuşuyorsam uzak yoldan geldiğimden kaynaklanır Zühre
V bak yine gün ağarıyor bense bir geceyi daha tükettim tütün dumanın içinde gece expreslerine ısmarladım umutları raylara mimlenmiş sevdam intihar ederken
biz birbirimizin öğretmeni olmayı beceremedik ne ben sana kalmayı ne de sen bana gitmemeyi öğretemedik biz ayrılan yolların mülteci cesetleriyiz yolumuz çöl ayaklarımız asfalt yanığı Zühre
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir.
Şiirlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Zühre şiirine yorum yap
Okuduğunuz şiir ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
Zühre şiirine yorum yapabilmek için üye olmalısınız.
şimdi kan damlıyor göz pı’nârlarımdan sürgün ettiğimiz sevda can çekişiyor avuçlarımda
nasıl kaçırmışım...bu duygu selini...tek kelime ile" şiir muhteşem doyumsuz yorum"..daha sık şiir bekliyoruz...bu güzel kalemden...kutlarım...saygımla hep...
biten dünümden düş ânıma zaman ol taman topla boş odamın duvarları dibinde yüzüme vuran dalgalarla ısla kurumuş dudaklarıma değen tenini ısıt daha önce sarmadığın gibi
şimdi kan damlıyor göz pı’nârlarımdan sürgün ettiğimiz sevda can çekişiyor avuçlarımda hasret kavruğu genzime sunduğum esrik nar şarabı tesellim biliyorum ki içtikçe yanacak içim, ve yazdığım kalem kadar tükeneceğim
sevgili şair güne düşen şiirinizi kutlarım.ayrıca sayfanıza gelmemi vesile kılan değerli seçki kurulu üyelerine teşekkür ederim.. bazen böyle dolu kalemlere erişemiyor insan ..selamla..
Harika..Paylaştım facebookda,sayfamda..Konu,kişinin duygusallığına göre bağlayıcıdır ya da değildir..Lakin,melodisi harika..Bazen insan,hiç dinlemem dediği müziği bile dinler,hem de beklemediği bir anda, onu kavrayıvermişse..-Hiç nedeni yokken de.-.Elinize sağlık ve,gıpta,gıpta,gıpta...
Uzun soluklu bir aşkın müziğini duyduk satırlarda diyeceğim; ama sitedeki çalışmadan mütevellit okumakla iktifa ettik şimdilik... Velakin seslendirmesini de takip edeceğim bu güzel dizelerin... Aşkın yüreklere işleyen damlalarına teşekkürler...
Sevgiler, hürmetler...
================================================== e d i b / a h m e t
nazım hikmet gibi yazmak pek olası değildir elbette. nazım hikmet tarzı derseniz eğer, bilmiyorum şu tarzda yazıyor deyip sınırlarını çizmek mümkün mü? ben nazım hikmet okurken yazdıklarının ne kadar hayatın içinden olduğunu farkedip diğerlerinden alamadığım bir tat alıyorum. zühreyi okurken tahir olduğumu fark ettim kutlarım hocam
siz bizleri okumasanız da biz sizleri takip ediyoruz