İÇİNDE EN ÇOK SEN VARSIN DİYE SEVİYORUM BU ŞEHRİ
Sabah güneşi nasıl sarıp sarmalıyorsa beni
ve aynı derinlikte nasıl seviyorsam tenhasında her gece’yi öyle seviyorum yakamoz gülüşünü hadi,sessiz şiir oynayalım bir süre bana tenine,kentine yakışan kokular getir bana,seksek oynarken burkulan bileğinin anılarını anlat ’boşalan okul bahçelerinin sessizliğiyle dinleyeyim seni’ nerdesin diye sorma şehrin en işlek caddesinde elinde tuvaliyle yaşlı,bilge ressama sor adresimi Neyseki tehlikeli repliklerim yok kentine dair bu yüzden pupa yelken bir vapurun güvertesinde, pandomim sanatı oynuyorum martılarla sana söz bir gün o kutsal saydığın harflerden, gülüşünü,hüznünü düşürdüğün zeytin ağaçlarından toplayıp kocaman bir set kuracağım ve baştan aşağı güldüşünden perde diyeceğim şimdilik,kırılgan bir koza örüp gövdeme gözlerine düşen yakamozlarından öpüyorum Neler yapıyorsun deme bana,gel de gör bahçeli, içinde ıhlamur ağaçları olan bir ev tuttum burada sokağı baştan aşağı hüzünlü ve umarsız fakat gözlerim güleç ellerim dolu/sana dair çokça umudum var çünkü sana çiçekler topladım lüks evlerin bahçelerinden muhtemelen uyuduğun vakitlerde onlara bakıp yazarım buradaki hayatı Gece oldumu burda ilkin çöpçülerin çekilmesini bekliyorum ardından dilenciler eve gittikten sonra dilimde sana dair şarkılarım ve sessiz kalabalıklarımla dolaşıyorum arka sokaklarında bostanlı’nın biliyormusun,çok yakında çocuklar uçurtmalarını salacak göğe ve ben tam dört ayrı renkte balonlar uçuracağım göğe onlarla sonra bir kaç bardak çay,alt yazılı film, çokça şarkılar olacak ve kimsecikler anyalayamayacak nedenini/belki sen bile ’Hadi!! Yatıştıramadığın harflerinden bir de slogan at halka açık yerde. mesela de ki Sevgi damarlarımda bir ceset artık,hadi gömmeye buyrun’’.. Biliyorum yüreğin, bir kaç sokak hizasında rüzgarsız göğe salınan uçurtmadır güneşe hafif meşrep bir vapur yahut karbeyazı Biliyorum aramızda bir kaç kaldırım yüreğin soylu bir dere gibi rengarenk dantela yine de sabah oldumu burda adını bilmediğim bir kuş yol yordam bilmeden uçar durur sineye çekilmiş özgürlük gibi ah! kaldır başını/görebilirsin bir kaldırsan duyabilirsin pencerenin görüşalanına yansıyan güneşi Biliyorum bir ırmağın sır olmuş kollarısın bari ’ufkunu’ vapur sirenlerine limanlama bir mevsim daha yitiriyoruz ve ben bu mevsimde içinde sırf sen varsın diye nefesleniyorum bir kenti ’Uzak ihtimalleri giyinip gelmiştim oysa sözcüklerim neyi söylemeliydi başka? düşçiçekleri aşkına! coşkuyla çoğalıp durulan dalgalar gibi salkımsaçak hüzne koyma beni ’henüz Cumartesiye çok var’ bir zeytin ağacı gibi sabitliyorum gövdemi bu limana umut hala boy verir mavi göğün altında her biri nar çiçeği’ |