Kâşif
yaprakları kırılıyor geceyi bekleyişimin de
uzak kırmızımsılarda dalgınlaşan gözyaşları gibi kömür kokulu bir kentin iç yakıcı hüzünleriyle soluyor saklamak yaşamak arzusunu bakir bir aşkı korumak gibi gerçeğin köşeye kıstırdığı kabuslardan... hep buldum sandım seni her bakışta sen bakmıştın güya ve sözümona her kent istanbuldu ikimize de ölüme yataklık yaparken böylece yokluğun içimde filizlenen hastalığın adıydın aydınlığıyla ilkyazlardan topladığın düş yemişlerinin... kalbi atmaz oluyor insanın bu yalanlığı çoktan seçmeli hengamede kan ter içinde bir kavganın göz açıp kapayıncaya kadar bitmesi ve taşralı bir kış mevsimiydi aşk lacivert bulutlarla yoğun ölümcül o sessizlikte böylesine sevmek merdivenlerdeki ayak seslerine açılmamasıydı hiçbir kapının... korkulu bir bekleyişin ucu açık sonuçsuzluğunda ağaç hışırtılarıyla vurulur yenilgisine ömrün yalnızlık denen en sinsi kaşif ve ancak kendini keşfedenler ölür ağız tadıyla ve öyle anları olur ki düşünmenin insan ateşe bile acır ama acımaz kendi yüreğine sevmek tek eksiğini tamamlamaktır sonsuzun sen zamandan adınla asla anılmayacak acılarımı ben de senin kusurları keşfedilmemiş güzelliğini kurtardım sevgili yarattığımız bu artının öyküsü eksik ayrılığında senin adına da gönendiriyorum sokakları... kağan işçen... |