Ben Bu Dünyaya Ait Değilim
öğlen sıcağına sığınır gibi
ağır ilerlerdim bana soğukluğuna kalbim her zaman mahalleliydi çünkü serseriliğime güvenmeyen telaşlarına... öğreniyorum tek başına kalıp beklemeyi ya beraber bekleseydik bir de eskimiş çürümüş duvarların ötesinde yeşeren düşlerin en sonundakini ve en son kendimiz için mutluluğu öğretirdik insanlara papatya kokulu bir mayıs akşama doğrulu... güneş ışığıyla yorulurken gömleğim kaldırımlar zehir zıkkım heveslenişlerime ve çok terleyince sırtıma bez yatırmanı isterdim birlikte hipo kokulu elli kuruşluk lokal çayı içmek japon balıklarını izleyerek ikinci el kitap kokularının arasında öpüşmek ucuzcu yaz tatili hayallerinin ardınsıra... önceleri "sanki" derken şimdilerde "aslında" diyorum ben bu dünyaya ait değilim derken ve şapşalca isimlendirilmiş hiçbir zaman dilimi hükmedemezken davranışlarıma toplum dışı olduğumu iddia edenlere inat afgan yeleğimin ceplerinde kepekli ekmek taşıyorum hâlâ ansal aşk durumlarının dışında bir sen değişmiyorsun içimin kıvrımlarında bir seni severken hiç değişmek istemiyorum sıkılmıyor canım hiç görgüsüz konuşmalarıma tahammül edişine bayılıyorum üstelik sana hiç ulaşamayacağım hep bir daha güzelsin bu yüzden üstelik... şu anda her zamanki gibi birer gül dalına benzeyen kollarında çok tehlikeli anındayım ayrılıklarımızın inanamayacaksın ama ayrılığına bile kendi kendime gelin güveyim her zamanki gibi ve yine her zamanki gibi trafiği karışık yolların gürültüsünde cep telefonuyla konuşmak istiyorum acemi blöflerimle gözüne girmek istiyorum sınıfın en yaramazı yeni yetmeler gibi... hadi al beni balkondaki bakışlarına en az otuz yıllık al acısı çıksın çocukluğumuzun da dahil belediye otobüsü kuyruklarındaki boş yer bulabilme umutlarımızadek... kağan işçen... |