Yaptı büyük abdestini gittiher günün sonunda çekilirken yuvasına gün ışığı köprülerin gölgesi yarıyor martıların ak kanadını boşalan can yığınlarından salkım saçak buzulların soğuk suyu akıyor damla damla gece yarısı parçalar fırlıyor gökkuşağından kapatınca bu yakayı karanlığın sesi adeta kopup göğün ardından saldırıyor yıldızlar caddelere sokaklara çocukluğumda süt beyaz şeker kağıdına sarılı altın değerlerin kokusunu alıyorum yarı yanık uçuşan külleri savruluyor rüzgâra çöp yığınından gömülmüş şeffaf zamanlar tabutların içine diri sokak çocukları topluyor ölülerini anın her birinin elinde yanık izi masumiyetin koyu derilisi tükürüp balgamını kazıyor dilini çelik tellerle kanıyor dinmesiz yüzleri gencecik bahar içleri güz sevaplar varoşların su birikintilerinde yıkanıyor kullanılmış sularda durulanıp arınıyor çaresiz mütemadiyen kaçışır siluetler birbirinden oysa eksilen aynı zaman çoğalarak gözde yaşı akıyor bir yere düşünmeden rengini dökülenin kaç durağa mıhladım noktalarımı böyle kim bilir yada hangi köşe başında kaç yürek unuttum ve unutuldum ben kuytusunda gölgelerin ‘O mu? o ise yaptığından beri büyük abdestini dibine ağaççıkların gören olmadı kendisini sol yanımızda koca bir boşluk kalacağı bir daha söylenseydi çocukluğumuzda ellerimde ateş saçan sopayla kendi adıma kovalamazdım vallahi Blackless |