Çınar’ı Kucaklayan Bir Öğretmen
Demir atmıştı ihtiyar zamanın zavallı kemendine
Hayır hayır..bu bir zulüm değildi ıslak koridorlarda Her insanın bir penceresi vardı atan kalbinde Engel yelkovanı durdurduğunda çengel olmuştu İzmarit akşamlarını korkutan yılgın şimşekler,takip ediyorlardı Bir parmağı mermer sütunların gölgesiyle huzur bulurken Kalan varlığı ise gözyaşlarını akıtıyordu yetim çukurlara Körpe dimağlara iyilik kavramını anlatırken kalbin teklemişti Unuttun mu sonsuzluğun nefesi sana kalp hediye etmişti Unutmadın çerçevesine yaslandığın kitap sayfalarının Künde çakmıştın bayram kostümünde çığlık afişi asanlara Bunlar talep edemezlerdi talip olma yolunda talihi Yerebatan Sarnıcı altında ezilen toprağın kök bağlamadığı bir kalabalık Muştu barikatlarını poyraz aleviyle göndere çekiyorlardı Bu da bayram değildi,kavram karmaşasındaki istikbal panayırında O öğretmen, sessiz koyunda , elinde ipiyle seyahate devam ediyordu Bu seyahat ki ayakları sıvazlayan bir ışık helezonu Bu seyahat ki kutluların silinmeyen ayak izleriyle aşk’a erme.. Aşk’ta ses çıkarma, sese zarar verir/ nakaratsız bed talih! Aşk’ın aşkına yelpaze çıkarma ise edebin yükselen sesi, Bir avuç içine bitmeyen muhabbet cilasını sürenler Gelecekte bu altın günleri yadırgamayacaklardır… Deniz üzerinde yürüyen bir karıncayı sırtlayan o öğretmen, Aşk yolunda terini okyanusa dökmek için var olmuştu… Gürsel ÇOPUR |