İz Bıraktın
Geldin gittin bu Dünya’ya,
Ne de derin iz bıraktın, iz bıraktın. Açıp elin şu semâya, Silinmeyen iz bıraktın. Ululuğun celâlinden, Sen zatının kemâlinden, kemâlinden. Yüce Hakk’ın cemâlinden, Silinmeyen iz bıraktın. Yüce arşın kapısında, Bu âlemin yapısında, yapısında. Gel/geçmişinin hepisinde, Silinmeyen iz bıraktın. Kaldı gönlüm oralarda, Bulunduğun sofralarda, sofralarda Dolaştığın pazarlarda, Silinmeyen iz bıraktın. Ah bu gönlüm böyle yazar, Ârâm-ı cân, yâr ey dil-dâr, yâr ey dil-dâr Kul Ahmet’in böyle yazar, Ârâm-ı cân sen ey dil-dâr, sen ey dil-dâr Sens/din medâr-ı iftihâr Silinmeyen iz bıraktın. Celâl=[isim] Büyüklük, ululuk. Sofra=Tasavvufta zikir meclisi. Pazar=Tasavvufta 18 bin âlem. Ârâm-ı cân=Sevgili. Dil-dâr=Sevgili. Ârâm-ı cân sen ey dil-dâr=Sevgili ey sevgili. Medâr-ı iftihâr= Övünülen, onur duyulan, iftihar edilen şey veya kimse |