Yıkılan Çöldeki Labirentler
Bir ses duymuştu virane sokağının eteğinde,
Gece kızıllığından sıyrılmaya çalışan adımlara denk Başını kaldırmayan baykuşların insafsız zaman tüketiciliğinde Onlar küs değildi karanlığa, bir moda kapsülünde Ellerde nabız sarhoşluğu ve bulutsuz yağmurlar ile Yürüyordu sesten de öte ve hızlı devrik cümlelerle Kırmıştı annesinin şefkat iksiri kalbini Bir hareketle sonsuzluğa taş atmıştı belki Teselli bu ki, mumyalar da hissetmişti teneşir düellosunu Buna ismini o koymuştu..sıvasız akşamıyla gelen ilhamında Sendelediği tepeciklerin ardında üç akşam gölgesi farketti Bu bir bakıştan da öte itibarın meltemiydi.! Mesafeler yakınlaştıkça bakışlar sertleşti İnsana değer vermenin diplomasını dağıtan bir bedevi Ne de çabuk pes etmişti onu görünce Bir bakışta batanlar, ne ile ispatlayacaklardı topraksı cömertliği?! Dedikodu preslenmiş, kol kanat germişti çöl yumuşaklığına Artık duramazdı bu sözlerin ağırlığında Kalp kulesini yıkmak için yaşayanlara nabzını vermeyecekti Bir şelale bakışıyla merdivenleri aşmıştı o tepeden Yılların biriktirdiği can alıcı mimariden Kalp kulesini kambur olma pahasına sırtına yüklemişti Annesinin talihsiz bir damla gözyaşını odasında göremezdi, Göremezdi; çünkü gözü ve kalbi damarlarına düğümlenir Bir söz şehidi olurdu çocuk kalbi Karınca yuvalarından tanımıştı isabet ettiğini Çöldeki kırba bulunmuş ve sadık arkadaşı gölgesi olmuştu... Kum taneciklerindeki saklı olan kalp kulesini Asırlardan sonra annesine teslim etmişti. Gürsel ÇOPUR |