dilim ince lal
Son geceyi de yolcularken penceremden
uzaklarda görüyorum billur sabahı kan ağacıyım gayrı kıblem toprak dinim dizginsiz aşk tozla duman ettim geçtiğim yolları, çarkın parçaladığı düşlerden hayır yok oysa ne çok çekmiştim cefasını artık kırıldı sabrım dağıldı kehribar tesbih! Yalnızlıkta güvenilmiyor karanlık semaya zaten bir gözü var gecenin ya mehtapla bakıyor çıplak kalbime ya da hilal kaşlı kör oluyor penceremde, suskunlar ağlamasın ne yakut küssün ne de safir şimdi lal taşlarını diziyorum gönül ipime. Beklesin beni ayak sürtmemiş uçsuz uçurumların kenarındaki patikalar girilmemiş inlerin ağzında yetişen çiçeklere ad vereceğim acılar keşfedeceğim aşka dair /ki bu konuda mahirdir yüreğim/ sarı süsenler moraracak utancından, ağaracak gönül sınırındaki kan hücresi bir yanı Araf bir yanı Ağrı olacak koca sevda dağının nefret çağının tohumlarını çürüteceğim sevgili gözyaşımla… Han kuracağım han bu cihanda yalnızlar uğrayınca kırık kanatlı kapıma eşiğimden atlayınca umut ölüleri yataklarını ben açacağım köhne odada ve ben içireceğim şaraplarını! Şimdilik küçük hanımdayım ince lal olmuş dilim, önce şu duvardaki resmi düzeltmeli sonra da kitaplarımla söyleşmeliyim! ö.n |