Tıp
kısa bacaklarımla uzun koşardım
çimenler rastlantılaşırdı ardından herşey bir sen tesadüf değildin hayatımda filmler izler romanlar okurdum ben hep piyangoyu kaçırmış şapşal oğlan kısa bacaklarımla komik koşardım sensizlik kovalayanımdı kaçanım sen sonuçta hep yakalanırdım ama yakalayamazdım gazete sayfalarında resmin gülümserdi ömrümü anlatan en özgün manşet sen olurdun pencereler yüzüme baka baka yalan söylerdi beni hiç sevmezdin sözlerim seni alır giderdi gidişinle her şeyi yerli yerine oturturdun en saf halimle karmaşıklaşırdım sulu gözlü sen olsaydın günlüklerimin tarihlerinde ne zamana şapka çıkarırdım ne de kömür kokulu havasına yoksul kış sokağı düşlerimin şimdi her ikisine de muhtacım ve artık “tıp” oynuyorum yatağımda olmayışınla yanağıma düşen göç kuşları sana derdimi anlatacağı günedek “kavşaklara benzerdim sağım solum belli olmazdı sense ışıklarıydın ömrümün yanmazsan işim biterdi” paralı ama biletsiz yolculara benzerdik korkak bir yasallığımız vardı sevişmek için izin arardık dağdan taştan çerden çöpten zir zibil ayağımıza takılırdı akşam bulutları bizi ayırırdı farklılaşırdık ellerimizi tutuşumuzla evlerimiz aklımıza ev olamazdı dışarıda ben yoksam dışarısı yoktu hayatı göremezdin gülemezdin geleceğin bilinmezliğine ben senin hayat pencerendim sen benim penceremin hayata açılışı yasaktı aşkımız kalplerimizin kaçak işçisiydik yakalandık hayata kağan işçen |