DÜŞÜN TÜRKÜSÜ
Düşünürüm;
İlk kar düşmeden, Senin zarif bedenin ve düşlerin Şu yoksul soframa yol alacaklar... Yollar ki tozludur, Gökyüzü kendi hudutlarını çiğner Ve yutar korkunç ağzıyla Toprağın Tozlu nefesini.. O vakit Ben sana diyeceğim ki: - Kafamdaki saçlar Dökülmüş, Görmez olmuş iki gözüm Görmez olmuşum seni iki gözüm Ki yinede sever misin? Kucaklar mısın söğüt altında İki kolsuz gövdeme aldırmadan Sarılıp koklar mısın sevdiğim? Yâda okşar mısın? Gazi madalyası taktıkları, Yarası yeni iyileşmiş Üstelik dokunuşuna hasret İzi belli tenimi? Bana diyeceksin ki: -Işıkları sönse kentlerin Aysız ve yıldızsız gece gibi Rüzgâr sesine aldırmadan Ve dökülmeden yapraklar, Koşa koşa gelirim Adını ömrüm koyduğum Yaralı sevdiğim.. Ve diyeceksin ki: -Şartsız ve koşulsuz gönderildiysen Ve bir hiç uğruna düşmüşsen yere Kalmışsan bir başına Ve tutsak düşmüşsen mayına, Adını vatan koyacaksalar eğer Ve onur diye takacaksalar madalyanı, Yaşayacaksa ağalar beyler köşklerinde! Önce şaşılası yüzlere tüküreceğim! Fakirliğin ayırdığı bedenlerimiz Umurlarında olmayacak onların! Onlar! Onlar! Onlar! Bolluğu tanrı mirası sayanlar! Benim, sana gelecek zamanımı, Dağ evlerinde, kahve yudumlayarak harcarlar, Ki ben o vakit alman bankasının Bilmem kaçıncı mağduru, Dağda vurulanın karısı, Bir başına vurulmuşsun ya, Bırakılmış ya kolun bacağın, Yağmur sesini ilahi sayarak, Gömmüşler ya kan kokan toprağa, İşte ona yanarım ona yanarım.. Diyeceğim ki sana - Sen olanlara aldırma Elsiz, ayaksız olsam da, Barış uğruna yaşarım da! Kucağındaki oğulda Bırakma gitsin oda! İster miyim ki? Bir hiç uğruna Ölsün yavrumuzda.. |