ÖFKENİN CEKETİ
Kokuyu çekerim beynim için
Ki yüreğimde bekler beni çıplak kaldırımlar Köprü kıyısına koşan Son şarkıları söyleyen rüzgâr Kalın parmaklarıyla Kaburgalarımı sayar. Sizler portakal kokusunda Yudumlarken zemzem’i Ben taşrada Yılan kadar soğuk bakışlardan Uçurum çiçeklerinden Ürkek bir ceylan yavrusu gibi Kaçarım. Kömür karası ellerimde taşıdığım zehri İmamın ve gülen köpeğin Sabrımı yokladığı sıralar Alnıma yazılan çığlıklarla birlikte Yüreğimde taşıdığım derin torbanın Sonsuz yolculuğuna sürüklerim. Sen okuyucu Bir şairin şiirine Sunduğumda kendimi Mavi hüzünlerin imgesini Ve torbamda taşıdığım zehri Yetim büyümüş umutlarım gibi Anlat şu şarlatanlara Haykırarak acımı Anlat abi. Dindar mısın? Ezilen mi? Hangi tanrı sorar Yorgun ve katledilmiş Kendi idam hükmünü hazırlayan Sokak kıyısında sefilce uyuyan Kent akşamında açlıkla boğuşan Zavallı yüreğe imanı? Bir tinercinin inancı Abdestsiz beton yığınına Dokundurduğunda alnını Cesaretle kapadığı Gözleridir. Diyorum ki Korkunun egemenlik kurduğu sokakta Yalnızlığın erdemini Bir yaprak kanadına asarak Yürür müsün? Ki bilirim Erdemin düşecek ağaçtan Mevsim sonbahar Üşüyeceksin Korkacaksın, Vurulmaktan Ve ölmekten. Üzülürüm ki Giyecek gök Mavi elbisesini Ve göreceğiz seni İçinde taşıdığın İmanın nefretini. Kuşkusuz bizler Yağmur suyuyla temizleniriz Saçlarımızdan damlayan su Ark olur akar bahçene Bahçende bir çiçek Sana bir gün Uyan ulan diyecek! O gün dindarlık ceketini Bakalım kim giyecek.. |