Ömrün Çarpımı
İkiyle çarptım ömrümü
Ve ele geçirdim ölümü. Çıkarttım mezardan leşimi. Kerpetenle söktüm sözcükleri Ve okudum geçmişteki kendimi. Bir kitap sundum geceye Ve derken yağmur yağdı Düşen yağmur Damlalısının Tek bir sözcüğün üzerine oturuşunu gördüm. İzledim onu, bilardo topu gibi yuvarlanırken. Nereye düştü? Binlerce sözcükten hangisini öptü? Bunu yalnızca gözlerim gördü. Bir kadın eli gibi uzattı ellerini sözcük, Tümüyle bıraktı kendini, Harfleri bile, Bir mürekkebin dağılışı gibi Dağıttı kendini Ve diğer tüm sözcükleri.. Sözcükleri toparlamak için Yeniden ömrümü ikiyle çarpmalıydım. Tam çarpmaya niyetlenmişken Bir beşik sallandı Yeni bir seslenişin çığlığı ile çağırdı beni Ve yürüdüm yanına Ve bir öpücük kondurdum Beşikte ağlayan Küçük adamın alnına. Dönüp ardıma baktımda Yaşım henüz hayatın sehpasında. Ömür işte böyle Çalıyor düşlerimizi bir gecede Ve işte mezar hırsızı Her yalnızlığımda gelip Bana çarpımı öğretiyor. Bir arı kovanına toplanan tüm sözcükleri Düşüncelerimizden soyutlayıp Sunuyor mezarda uyuyan beynimize. Karanlığı ve korkaklığı öğretiyor Belki de sonsuz yaşamın sahnesine Usulca alıştırıyor Bizleri.. Sen kıblesini arayan! Sen orta yaşlı olgun kadın Sen içimde diz çöken adalet! Bir kez olsun İkiyle çarpın ömrünüzü ve Anlatın bana Kitapsız sözcüklerinizin Erdemini... |