P A P A T Y A F A L I
Senle ben, yani biz..
Hiç aynı çeşmeye ağzımızı dayayıp, Bedeni aşktan kavrulmuş topraklar gibi kana kana su içmedik mesela. Bir papatya alıp, son yaprağı sevmiyor çıkmasın diye çift koparmadık. Sen hiç ateşlenmedin bir sonbahar gecesi Ve ben sabahlara kadar başında beklemedim. Öpüşmedik öyle ulu orta, Laf olur, söz olur düşünecek bir anımız olmadı. Limandan bir gemi ayrılırdı o zamanlar Eminönü’nden, Kuşlar korna sesinden ayrı yönlere uçuşurdu. Limandan bir vapur ayrılırdı, Ben seyre dalardım. Bu yüzden piposu dudağının arasına sıkışmış tüm kaptanlar en çok beni yazardı seyir defterine, alnına yalnızlık bulaşmış kalemiyle.. Hiçbir zaman bir bankın üzerinde oturmadık ki biz. Bütün gemileri yalnız yolcu ettim ben. El salladım peşi sıra. Üşüdüm tek başıma hayalini hiç kurmadığımız bir rıhtımda. Dalgakıranları değil, Sadece beni dövdü dalgaları çetin okyanusların, Yalnız yüreğimi… Senle ben, yani biz.. Kurumuş yapraklar üzerinde yürümedik duvarlarına devrik cümleler yazılı o sokakların birinde. Kulağının üstüne bir karanfil takmadım ve tutmadım ellerini. Ellerim terlemedi ellerinde. Martılara simit atmadık bir vapurun kenar kanepelerinden. Ve yapabilirdik. Viran olmuş bir sokak köpeğini eve alabilirdik. Ben başta biraz kızardım ama sevebilirdim zamanla. Senle ben, yani biz.. Biz olabilirdik. Sen hep böyle kocaman bahçeli bir ev isterdin gürültüden uzak, Hani şu klasik bahçesinde domates yetiştirilebilenlerden. Pilavın dibi tuttuğunda karşıma geçip suratını asardın Ve hemen ardından tüm muzipliğinle; -Dışarıda yiyelim mi, derdin. Adını Cemre koyduğumuz bir kızımız bile olabilirdi belki.. Oysa şimdilerde saat hala koyup gittiğin zamanı gösteriyor. Ellerim cebimde ve dilimde anlamsız bir tutukluk. Mürekkebim bitik ve tüm güllerin boynu bükük. Senle ben.. Yani “biz” olabilirdik, Biraz daha isteseydik… Cihat KIRDAR 14.Ekim.2011 |