Nedensizdi, Ne Densizdi.
Koca bir şehrin yüreğindeki yoksulluklara el sahipliği yapıyorsun.
Kıt kanaat geçinen 1 nüfuslu bedeninde Bir bela okunuyor önce, Selâ’m eksiliyor avuçlarından semaya. Bilmem ki kaç ceset birikti yeminlerinde, Kaç aşk daha intiharın eşiğine geldi uçurumlarında gidişlerinin. Kaç kez hıçkırıklara boğuldu gök/yüzüm bilmem, Kaç geceyi daha yastık ıslatarak geçirdim, inan bilemem. Önce yutkunuyor yanık bir türküyü, Boğaz/ına kadar dolan kentim. Çukurlarına doluyor sahipsiz birkaç damla göz yaşı, Utana sıkıla yolculanıyor gözlerimden, Ki ardına kendi elleriyle sular dökerek. Bilmem, Bilemem hangi rekti yalanların. Kaç farklı iklimden türedi bilançosu ağır intihar uçakların. Ya yolumuz uzun, yorgunluğumuz vardı ağırlığınca, Ya da sonu en baştan belli bir hikâye kadardık Aşk çığlıklarının o paha biçilemez sağırlığında. Oysa, Oysa eşiğinde soluk alırdım gözlerinin. Hayli derin ve bir o kadar da ’Şiirsiz girilmez.’di. Bilirdim, İçim bir semtti ve sen o semtin nam salan külhanbeyi. Şimdi yoksun; ve sahipsiz kaldı semtim. Birisi elini çekti saçlarımdan, Öteki bir bavul dolusu aşkla öteye göçtü, z/amansızca. ’Nedensizdi, ne densizdi ayrılık heyhat!’ Mısra mısra sen okudum yokluğunda. Her nakarat sana yazılmıştı ve sen en güzel şeylere sebeptin. Bütün caddeler sana kuşanıyordu, Tüm makamlar sana varıyordu hatta. Ama sen yoktun. Koca bir kalp dolusu hatırayla vardın, Bir bavul dolusu hiçlikle yoksun. Bilemedim, Gideceğini, sonrasında bütün cihanla küs kalacağımı bilemedim.. |