ÇORAKTA ÇAPRAZ ÇİÇEKLER
--biz elimizde iki mum, iki nehir seliyiz,
deli divane gibi, öyle akar gideriz… diyelim ki biz gecede ve göz gözü görmeyen karanlıkta, göz gözeyiz sen bende yıldızsız geceleri yakıyorsun, ben sende güneşsiz günleri gözlerimiz karanlık içinde sanki aşk gibi, birbirine birer ateş böceği sen bana yıldız-yıldız bakıyorsun, ben sana yeni doğmuş güneş gibi. /dünden kalma kırağı örtmüş üzerimi, ısıt ellerimi…/ * --bu topraklarda akan sulardır aşkımız, siz neyi sorgulayacaksınız… diyelim ki biz bir bulmacanın, bin bilinmez sorusuna, aynı odadayız sen hep yukarıdan aşağıya bakıyorsun, benim gözlerim soldan sağa ikimiz aynı cevabı versek sorulan sorulara, peki bu kimin umurunda çok iyi biliyoruz ki her çaprazın, bir kesişme noktası vardır mutlaka. /belki bir gün Mezopotamya’dan sonra, hani olur ya…/ * --kâinata böyle yazılmışsa sicilimiz, siz bunu nasıl sileceksiniz… diyelim ki biz ufukların ötesinde, gezegenleri karşılıklı iki pencereyiz sen sabahın perdesini açıyorsun, benim bacamın dumanları tütüyor ve çok derin bir ses ateş gibi derin ah çekiyor, buna aşk adını veriyor yani bu öyle çılgın bir yangın ki, nereden ve nasıl yakacağını iyi biliyor. /bak, iki çocuk sahile koşuyor, deniz sahile kulaç atıyor/ * * * --bir gün mutlaka yeryüzü bulur açarız, biz çiçek renginde gün ışığıyız… diyelim ki biz hiç yaşamadık ve çorak topraklarda siz tek başınasınız bir garip halaya durmuşsunuz gölgenizle, kulağınızda ölü ağıt sesleri derken iki bulut örter gözlerinizi, biri doğudan gelmiş, batıdan diğeri ve bir damla yağmur düşer anne gibi, tohumdan çiçek olup açar yüreği. /ya güvercinlerin gözleri, onlar başka görür gelecek günleri/ Cevat Çeştepe Fırat ile Dicle gibi ya da sen ile ben, Mezopotamya’dan öte, maveradan içre… |