Mutlu olmak
Ne yalan bir söz mutlu olmak
Biz hep bağlı kaldık Yalnızlığa giden bir kadının gölgesinde Sesimizi kesen bir rüzgarı yudumladıkça Sarsılan duvarlara yaslanan sırtımızdan geçti Köprü altlarını yurt edinmiş bütün yalanlar Kurşun gibi saçların dağladığında gökyüzünü Bir jilet yarasından bağımsız iki kanat gibi Yükseldi buharlaşan hüzünler yarına Ay gibi yüzün dönen bir park oyuncağı misali Gülen yüzümden akan gözyaşlarını sildiğinde Sonbahar rengi bir kıvılcım düştü ağaçlara Dallar bir hançer gibi sallanan gövdelere çarpınca Tutuşan duvarlarda kızıl bir is kaçacak iz arayışında Adın renkli siren sesleri arasında bir yolcu aslında Paslı bir demirle bağlandığında kolların bulutlar yırtılır Ve ansızın yalnızlık bir sokak köşesindeki suya basar Tutuşan bir mızrağın ucundan güneşe koşan Kuşlara benzer diğer bir yarım Dökülen denizin dalgalarından sokaklara akan bir su gibi Açılan musluklara sığmaz gözündeki tuzdan kirpikler Biraz dert edip dağılınca bardaktaki sis Oturmuş bir tabaktan zorla sıyrılmış biraz iyi gelir Dağılmış bütün bir saat gibi sen dişlerimi döküp Gecede yıldızlar tutarsın ay gibi gece yarısında ışıl ışıl Ayakların titrek bir bina kıyısından kaçan hırsızlar gibi Yüzünden gidenin içinden alınanlar gibi kirlidir ayakları Titreyen bir anın hesabında vurulan darbe gibi Diğer tarafa yıkılmalar var bu oyunun başında… Sus içindekiler büyük sözlükler mırıldanıyorsa Uykulardan sana geçen bir köprü kurmak Geç gelen bir duygudan yürek yangın yerine dönüyor Kağıtların yüzünde uyanmış bir duygudan arta kalan Akan mürekkepten sen tüten bir duman resmi Yüzü kapalı bir aynadan kırık camlar düşüyor Kaçan bir adımın içinde vedalaşmış anılar saklandığında Böyle hissiz bir acı saplanmış gibi yüreğime Adı olmayan bir ip sarıldığında boğazıma sonu fısıltılı Gece devriyesinde salıncak gibi titrek bir sahnede Gözlerime oturan uzak bir şehir havası Su seni sürükleyen bir nehir gibi aklıma döküldüğünde Saatler ölü bir duvarın sırtında unutulup Parmak uçlarımdan kaçan bir ayrılık vaktinde Açılan sayfaların arasından saklı sözcükler düşerken İpinden kopmuş uçurtma kuyruğu gibi uzun kollarım Denizin dibinden unutulmuş gözyaşlarımı çıkart Ve uyan uzaklık senin gibi saçlarını sallayıp dalgalandığında Gölgeleri titrek karalardan esiyor olacak gözyaşlarım Bir gazete kağıdına sarılı hüzünler kırık ve paramparça Saklı bir yudum gibi geceden çekilen nefes sarhoş Hüznümün sarı duman altı gecelerine gelenler önemli sanki Bomboş bir kutunun üzerine yazılmış isim gibi kal Uyandığımda aklımı çeken olta gibi parmaklarımı çektiğinde Üzerimden düşen bir palto gibi sarılı film şeridine Bir demek ayrılık rengi neyse o an gözlerine yansıyan İki elimde izi ve iki kelime dudaklarımda diş izleri… Kırmızı şeritler sarıldığında boğazıma Bir resmin akan boyasında yüzler karışık Birden ansızın dudaklarımda eksik bir karmaşa Sus iki satırdan sonra dudaklarıma uğrayan bir gece yarısı Ardından sesine eşlik eden bir rüzgar dalga dalga Sonra ışığı cılız bir mumda seyre dalan gözlerim Yüzünden kıyıma hat çeken yıldızlar çoğaldığında İsimsiz bir düşüncenin ipine sarılıp alnımdan göğsüme Dikiş tutan yürek arasında saklı bir hüzün Geceye ansızın sıçradığında Parmakları tutuşmuş bir sigara dalını kıran avuçlarım Telleri uzun bir yolun üzerinde ayrılık tanıdık bir ses gibi kulaklarımda Ne varsa geceyi aydınlatan senden geriye kalan Yüzüm bir pencere kapı aralığı gibi açık ne varsa intihara Bir kaldırım gibi ayak seslerinde susan sokak lambası Şişeleri devrilmiş bir masa sandalye gibi bacaklarım kırık Yaprak gibi içim kırılgan düşüp dağılacak gibi gece İçimi doldurup ansızın ayın ardındaki sensizliğe Bir iki taş kıvılcımından kızıla karışan renk gibi sadece Aradığım yüzlerde okunan adın gibi saklı Uyandığımda beni vuran kurşun gibi sızılı kalbim Sustuğunda yüzümde renkler Köz bir külden arta kalan dumanı içine çeken avuçlarım Çıkıp gitmeye hazır bir adam nefesten bir ipi çektiğinde boğazımdan Anıları tuzla buz gözlerimi denizden ayrı bir çakıl taşı Arayışlarımda sen olacaksın Avuçlarım yüzüme yakışmış bir gün ışığı gibi… //Se |