An Sızıları
Ey can…
Ey olmazları Olduran Ey bilinmezleri Çözdüren Ey lâl boşluklarda Ses veren, Söz kesen İzdüşüren, Gölge salan Taşıran Mümkün müydü Bütün saadetler Yollardan yollara Düşe, sapa, dura Kırpa yamalı çapa Sere yüreğe âlâ Görülemez mi hicran Dallarına tutuna kopa İncesinden gürüne Susa, ese çağıra Duyulmaz mı figan Eşiğinden ışığına Aralı dalga kapıla Vura, vurula, fora Açılamaz mı üryan Köklerinden Nemli uçlarına Saçılı, saçmalı Var’ılamaz mı ücran Ey Can… Sesim sesime Yarılır, çatlar da Çekilir, yayılır Kopar Karılmaz mı rüyan Toprağından sürgüne Batıra batıra Kanatırken tohumların Damarları Bilemediğine Daha Ne kadar Uzanabilir Değmeğe çalışabilir Ki Sancıları Sandığı kadar Değildi Tarif edemediği “ Sen, buralarda Oya’lanma dedi Boşuna deşme Eşme sanrıları Bize sökülmez Okunmaz Ait olunmaz Sorulmaz Vurguları” Kimse Beklememişti Beklemiyordu da Sıralarını O bandığın koku O konduğun nokta Nefeslerce derin Dalabildigin kadardı Dileğince düğümlü Soluğunda takılı Sözsüz yazılı Sustu, açtı kabuğunu Bıraktı toprağa Adını, ruhunu Gözlerinde Gömülü Sızan Can’ansın … |