BİZ GÜNEŞE MAHKUMUZ, YA ONLAR
Hüküm :
/gereği düşünüldü: sizi güneşte yanmaya, kendimi karanlıkta kaybolmaya mahkûm ediyorum/ kalem kırılsa da. . . , kırılmaz umutlar, inançla yürüdüğümüz bu yolda. uzun direkler arasına gerilmiş, yasasız iplere asılı insanları gördüm. direkler o kadar uzun, o kadar uzundu ki, sanki güneşe değiyorlardı tanıdığım o insanlar ki, güneşi sevdikleri için güneşte yakılıyorlardı beni gördüm aralarında, seni de gördüm, bizi yani hepimizi gördüm ama anlamadığım tarih boyu yürüdüğümüz bu yolda, neden hala bu, kördüğüm. . . . . doğacak çocuğunu bekler gibi, sevgiliyi bekleyen kadın hiç merak etme canımın içi gelecek, bir gün o da gelecek ve sen bir damla yağmur için, bulut yolu gözleyen çiçek gördüğün kördüğüm, o bir damla suyun seli ile çözülecek . . çünkü biz, hepimiz. . . , ay ışığında hasretin ve güneşte vuslatın esiriyiz. sesimizi dinleyen sağır gece kuşları ve kör turnalar olsa bile sadece. biliyoruz bir kıvılcımdır faili, tarihte kararmamış bütün aydınlıkların bizim sesimiz işte bunun için renk ve umudunu taşır, o kıvılcımların bunun için aydınlıklara gebe kalır beynimiz, yüreklerimiz sevişince ve durup dinlenmeden sevişmesi de işte bundandır, yüreklerimizin gündüz-gece. . . Son söz : /biz zaten kendimizi güneşe mahkûm etmiştik, ama sizi hiç tanımıyoruz, tarihte yazmıyor, sahi siz kimsiniz/ Cevat Çeştepe |