EYLÜLgittin... sessiz bir gürültü bırakarak ardında üstelik tasını tarağını toplamadan siklonlara gebe bir geyik postu; taba rengi rengi hüzün dalları yetim ve fakir bırakarak eylül gibi bir eylül sabahı... yazdan kışa don ayaz kar beyaz bekleme odası olmalı adın! ama unuttum öyle ya sen dün ile yarın arasında bir zamanın sevdasıydın... şehnaz bir ulufe dağıtırsın toprağa al ulvi bir benek düşürürsün goncalara sedef döküntüsü gibi mevsimsel gelin süsü serersin ağustos tepelerine! örterken toprağın masumiyetini yapraklarla göçmen kuşlara yavrular eklersin uçarlar, sana el sallayarak ebruli ibrişimler salarsın göklere ardından su döker gök, hani adettir ya yine gel geç kalma... dalgalar üzülür gidişine en çok, kabarır yüreği taze aşklar en iyi sende maya tutar güneş dünyaya daha bir yan bakar nedense! en güzel pozlarını sana verir hani sen baharsın ya! bir yanın gecelik giyinmiştir yaza! bir yanın, kışın dumanı, işaret fişeği... bir yanın, şairlerin anlata anlata bitiremediği ve kolayca atlatamadığı o, su çiçeği bazen, yeni aşklar yazılır adının yanına bazen denizleri taşa tutan solgun yüzlerin çetelesi... sen aslında, dünden yar’ına yazılmış zarfı kapalı bir mektupsun nâm–ı diğer, hüzün... ağustosa geleceksin hani ekime dün! ToprağınSesi . |