Eskimiştir Yaşananlar
Kağıtlar susuyorsa
Eskimiştir Yaşananlar Tüm akli dengesini yitirmiş Anılardan çıkıyorsa eğer Gözyaşları insanların Artık dönülecek bir şey yoktur Sevdadan geriye… Bir anlık kelimelere sığdırabilmek Neydi aşkın kızıl Işıkları yanarken göğüs kafeslerinde İçine Kaçıveren bir şeyler kurcalar gibiydi Garantisi olmayan bir Parçayı sahiplenerek üzülmeler… Hiçbir anlamı olmayan ve görülmemiş Duygulara sarılmak mıydı Uykusuz geçlerin tarifleri Sessizce ellerden akıp giderken Bir an bitecek saatlerde Aynı harfleri beklemek gibiydi Sevmek… Sevilmek denk miydi on’a Yoksa onu geçmiyor muydu hiç Saatler… Aşka tutulunca saçmalar mıydı İnsan Yoksa kelimeleri anlamsızlaştıran Bir şeyler mi vardı… İnsan ne zaman sağını ve solunu Karıştırdı Her aşka tutulmuş dönüşür müydü Bir kurt adam gibi Yoksa dönüşen biz değil miydik Neydi bizim kimyamızla Oynayan Yoksa birleşmemiş miydi Hala içimizdeki o sevgi oranı… Aşka oranlı olan ne vardı Her şey sexsenlerdenmi ibaretti Yaşanacak olanın Arkasına sığınan duygular Neydi Bir diğerine koşturacak kadar Yalanı söyletirken Kül olmaya hazır mıydı Bedenler Aklının iplerinde takılırken Gözünde olanın aklına çakılması mıydı Sancılar arasındaki Sahte yalanlar… İnsan yalanı kandırabildiği Kadar mı saklardı Yoksa Her yalan aşka katılır mıydı…. İnsan başladığı yerden Çekilir miydi Ve alınır mıydı her ders Doğabilmenin verdiği acıyla Sancılaşan yüreklerde Neydi öğrenilen… Hiç mi kaybedilmezdi içlerde İçerilerde bir şeyler Hep atarak mı silinirdi sahiplenilmiş Olan ve olacaklar Neydi aramak için kaybedilen O zamanlar… Yüzü kırışmış insanlarında Zamanında ütülenmiş Yanakları olur muydu Giyilen tenleri kurutan bir Rüzgar Ve ıslak bir duş gibi sırılsıklam Yağan bir yağmur Avuçlarıyla bulutların suyunu Sıkan bir el gibi Bizi okşamıyor muydu tanrı yoksa… İçini düzenleyen bir Şairin dizelerinde değil miydi Ruhunu düzleştiren O kelimeler Yoksa kağıda mı seriliyordu İçeride ölenler… Bir kefen gibi mektuba sarılan O yazılar Ölmüş müydü Yoksa zorla mı öldürülüyordu Artık mahkumluğu biten O sahipsizler… Dağınık bir çerçevenin Buğusunda soğuyan dudakların İzinden kayar mıydı O yalnız kuruyan hayat… Üşüdüğünde içinde hala Bir sıcaklık Kaynar mıydı Sevgiye dair sevgiliye dahil Yoksa bırakıp gidenlerin Okşadığı o yürekler hala sıcak mıydı Üşürken yalnız omuzlarda Bırakılmış yüzler Sıkılsa içinden aşk akar mıydı… Günahın cinsiyeti var mıdır Aşk mümkünse Yoksa her saplanan ayrılık Kalbi bulur mu mutlaka Nedir hedefi şaşırtarak Başkasının adına feda olmak Bir diğerinin kemiklerinden Yapılma yükleri hep güçsüz Olan mı taşır Nedir götürülmesi gerekli Acıyı tartan adalet ölçüsü Herşeyi işleyecek kadar Gözü kör müdür Kalplerin Yoksa görmeyi bilmez mi Saklanmış yüzler İnsan günahkar mıdır Aşka Hep mi iki melek yazar Günahı ve sevabı Yoksa biri hep Aşka Ağır mı basar… Ondan mı her omuz taşımaz Aşka kesilmiş başı… Hep bir dağa mı benzer Susmuş insanlar Konuşacak kadar kavuşulmaz mı Yüreklerde Yıldırımlar neden çarpmaz Dudakları birbirine karışmış iki insanı Susarak mı ayrılır Yoksa ayrılık susturur mu İnsanları… Nedir hep kal ama sus denilen Bu alamet Nasıl suspus kalır insan İçinde kelimeler uçuşuyorsa Eğer… Tenden içeri gidilen yol Dil değil midir… Neden hep susar giden insanlar... Üç dil’ek hakkından vazgeçecek Kadar dilenir miydi acaba sevdalar Verilse böyle bir aşk Kim vazgeçerdi Bir saraydan yahut bir kıta dan Yada bir diğer insandan… Sığmayana kadar içindeki Kalbe aşk nüfus ettirilir miydi Acaba… İlk ve son hakkıyla bir kadını İstemek Zorla sahip olunur muydu Bir başkasına… Ne kadar çok sevilirse Adam olurdu aşk… Neydi büyümesine sebep Ve sen sana olan her şey… Sevda okusam uykularına Sayıklar mısın adımı Hiçbir şey bilmiyorsan Eğer Bir anı daha ek’lermisin Kirpiklerime… Aşk düştü aklımdan Canımı oku artık bana Son sayfadan… Her seven katil midir Yoksa Katillerin nedeni Sevgi midir Öldürdüğünde de sevilir mi cesetler Yoksa toprağa sarılanlar Heykeltıraş mıdır Ev mi kurulur Üstüne çatısı tek yöne bakan Yoksa ısınmak için midir O sayıyla bırakılanlar… “Ruhum çıktı Dilimden artık Benimde ayağıma yazsınlar Ölmüştür artık”…diye İzin aldım ben Günah yazmayacaklar Seni sevdiğim için… Ayakların yürümeyi bıraktığı Sokakların çıkmazlarında kaybolur Aşıklar Bir diğerinin çıkmazıdır Alt dudağı ve üst dudağında yok olunur… Ölüm vadisinde mühür Ayrılıktır Sevene ve hiçbir yere çıkılmaz Dilden çıkıldığı gibi... Ruhu yırtılır gibi parçalayan Dişlerin izleriyle lekelenmiş Örtüler gibidir Ten Ve en yakın morgda kamburlaşır Taşınması zor gelen bedenler… Hep fotoğraflar değildir Kesilen Herkes kanayan yaralarına Kesici ayrılıklar akıtacak kadar Medeni değildir ve Terk edilmiş mutsuz plakalı Çİftlerde vardır… Herkes u’mutlu girmez Dünya evine… İnsan unutmayı nasıl öğrenir Kimin aklı erdi ki unuttu Dünü Unutuldu daha dündü… Düğümlenecek kadar bağlanmıştı Aklım aklının doğurganlığına Bütün nefes alışımız Dündü Düştü Ölüme düşen kara yazı dündü Bugün ne değişti Neydi dün esen ilk rüzgarı sonbahar eyledi… Düşününce mi düşürdün Yol ortasına aklımın koridorlarını Nasıl unuturdu insan Umut bağladığım bileklerin Kırmızılaştı mı şimdi Unuttun mu Yoksa hala dünü mü oynuyorsun Hala kayıp mıyız gün batımlarında Düne Yada bugüne hala bağımlı mısın Dün sahip olduğun kırık fay hatlarına Hala dün gibi mi yaşıyor musun Yoksa halamı bekliyorsun Bugün gelecektin Ve hala bekliyoruz…Biz seni… Hastalıklı sancılar gibi Ağrıdın da acıyan yanlar Kabuk bağlar mıydı Her kesilip bırakılan… Yoksa aşk hastalığında Bilinenler bilinmeyenlerden Fazla mıydı Sancıyan yanların ağrısında Kıvranan iç yanmalar Dağıtırdı hep refakatçisi olmayan Aşkları… Adını yalan yanlış yazdım Kimse okumasın diye Yüksek sesle... İçime dokunuyor Başka ağızlara yapışması Adının… Söylemeyi de öğrenirler Belki kalkar gidersin… Git’meyi de öğrenirsin Şimdi sen Ben sevmeyi öğrendim nasıl olsa… Gitmek düşer artık senin İyileşmen için Sabah öğle akşam ağzına… Hişt yalnız bırakmayın Işıkta nem kapar aşklar… İçten açılmalı bir kapıydı Aşk Kolunu kırmayı seven Çocuklar gibiydi Hep içinde yaşanan ve iç içe Geçmiş ne varsa şehir gibiydi Aşk geçerdi… Geçince işleyemeyen tek yara Aşktı. Bir aş gibi Sıcaktı sıktı zorla dar gelen Ne varsa… Her bedenin taşıdığı ruhu Öldüren bir kadın vardır Mutlaka… Sevmeyi öğreten Acıyı yada mutluluğu… Her kadın bir diğerine benzer Ne boyu ne saçı nede gözünün Farkı değildir İnsanın kalbini b’ölen… Bütün sözler karşılayabilir Bir çiçeğin sağladığı Gülümsemeyi Ama asla sevmeyi öğretemez Bir kez öldüyse eğer Sevdiği… Neden ölmek pahalı bir sanat Yaşamak için doğmamış bir tenin Soluyup soluyacağı Kaç şehir vardır… Ölmek neden başka bir şans Kaç insan inanır Yeniden doğabileceğine… Neden ölmek kolaydır Yaşamak kolay mı Kazanılır… Aşkı severek öldürmüş olamaz İnsanlar İncelensin yürekler Bi’tanıdık çıkacaktır “Mutlaka “ birine yetiştirmeye Çalışırken aslında Hiç adil değildir… Taksiler hep fazla yazar Hayata… (Se) |
bu şiir de ço k güzel