SÜRGÜN VEREN SAYFALARUnutma demişsin o şarkıyı, unutmamışım meğer. Hep mırıldandım soluk sayfanda dolandıkça Tutturamadım, kesildi sesim Çünkü en çok senin dudağına yakışırdı. Hayalse yaşadım dediğin gibi, düşse kurdum. Gerçekse yüzleştim bir tek senin için Döktüm içimdekileri bir kitabın sayfalarını boşaltır gibi Sonra bıraktım aksayan ressamın tuvalinde Meydan okusun, yeniden yeşersin diye resimlerde Bir de yollar vardır demişsin meçhulün çizdiği Yollar vardır, meçhulün önümüze serdiği Her yolcu kendi talihini dokurmuş o tezgâhta Kendi kaderini, kendi geleceğini, kendi gerçeğini Ve yine her limana uğra demişsin son satırında Ama demir atma. Bütün kötülüklerin toplandığı o basamakta Demir atmak mümkün mü? Bütün mutsuzluklar hatalardan doğarmış, anladım. İstersen koşarak gelirmiş kendi iradenle İstemezsen emre amade karanlıklar Boğarmış insanı kör karanlıkta Ne denize düşen yaldızını yalnızlığın Ne de yaşayan efkârı umursadım. Bir dizeye sarılıp, bir şiire yenik düşerken Ağlamayı unutsun istedim gözlerin O sayfada takılı kalışım bundandır. Sararmış birer yapraktı sürgündeki düşler Panzehiri kaleminden düşen incili öğüt Derin bir hüzünle kuşatıldığında yüreğim Hemen o an, gönüllü ilacıma koşar Söküp koparırım içimdeki yaban sarmaşıkları (İnsanın senin gibi dostu olması ne güzel…) Karanfil mi istersin, zambak mı söyle! Yasemin mi, gül mü türkümüzdeki gibi? İlk şafak renklerinden umut mu dersem Söyle! Kalbimin hangi odasına gömeyim seni? Sana gönderiyorum bütün çiçeklerimi. Filizleri sürgün sayfamızdan el sallarken, Okuttuğun her satır, yaşattığın her mutluluk adına Beklenmedik bir sürprizle çıkacakmış gibi karşına. Şuraya yazıyorum, şu son satırın altına. Bu da benden kapak olsun yalnızlıklara Yarın bütün hüzünler öksüz kalacak. |