Kahkahasız İnce Sazlı
ne ömrüm şikayetçi senin senleşmenden
ne ben sitemkarım evim adresim yok yanım yörem saçlarına içtenlikle bağlıyım budur tek bakmaya devam etmek kararım ince sazlı bir aşk acısına... yaza bakarken beni anlamış gibi ağlardın okaliptuslarla kaplıyken gökyüzü bütün gençliğimle yitirirdim seni o an o anda bütün bir insanı sanki seni kaybettiğimde daha çok gençtim istanbul’u görmemiştim camlarda uykusuz bir buğuyla huysuz kuru soğuğunda yorgun kış sabahlarının kahkahası soyununca ilk defa tarçınlı soluğunun kendimi tanırdım uzak beyazlıklarla umutlu sırılsıklam bir müziğe giderken aklım irkilirdim kır kokulu okul şiirleriyle gömleğim kirli ceketim ütüsüz ceplerim yırtık ayakkabılarım boyasız saçlarım yağlı neye öleceğime karar vermeden kendime gelemeyeceğimi sana ilk ve son defa söylüyorum şimdi kahkahasını giyinince ilk defa ıssız çam kokulu gidişin öyküsü bile çocuk yüreğime uzak pastoral bir evin içinde okuyorsun kitabını cevapsız bıraktığın sorularımın naftalinli bir orman anısıyken düşlerimiz nasıl öleceğime karar vermeden kendime gelemeyeceğimi sana ilk ve son defa söyleyeceğim şimdi kahkahasız yolculuklarda nasıl acıdığını bulutların düşlerime ince sazlı bir aşk acısına... kağan işçen |