Ah! Be EfsunAh be Efsun! Hayata mağlup başlamıştım, barut kokardı gecelerim. Kanayan bir nehrin kıyısında isyan ederdi tümcelerim. Her tebessümüme bin küfür yedim, henüz çocukken. İçimde büyüttüğüm güllerim kırağı yedi, çok erken. Ah be Efsun! Bir bilseydin yüreğimdeki ölüm rengi senfonileri, Dinlemeye korkardın, dilimden dökülen nağmeleri. Ben bilirdim, yürüdüğüm yollar hep sana çıkardı. Ve ruhum nerde olursa olsun yalnız sana akardı. Ah be Efsun! İkimiz de yaralıydık, nikahlarımız hüzne kıyılmıştı. İçimizdeki deli çocuk derin dehlizlere tıkılmıştı. Daha güneşi görmeden adaklığa hükmettiler. Cezamı(zı) bir ömre bölüp hunharca tükettiler. Ah be Efsun! Bilirdin, en çok yağmur yağarken ağlardım. Bir de gözlerin toprağa düşerken korkardım. Suskunluğun yetim çığlıkların gölgesindeydi. Ve sağanakların hep fırtınaların öncesindeydi. Ah be Efsun! Sınır boylarında dikenli teller yüreğimize batardı. Dünyanın neresinde zulüm olsa ilkin bizi yakardı. Ve günlerden bir gün, kırdık bütün zincirleri. Bir çift yakamoz gözle, yaktık bütün denizleri. Ah be Efsun! Ellerin avuçlarımdayken saçlarından kokladım. Islanan kirpiklerimi öksüz çocuk gibi sakladım. Vuslatımız dünyaya acı bir haykırıştı. Bir yanımız yaz iken öte yan kara kıştı. Ah be Efsun! Bütün z/amanlarım hasretinin yangınlarınaydı. Senle geçen her nefes efsunlu bir rüyaydı. Sokulduk cenin gibi kaynadı kemiklerimiz. Dünyayı unuttuk, eflatuna boyandı gecelerimiz. Ah be Efsun! Ay ışığı düşen iniltilerimiz saklı bir avuç hayat masalında. Alı moru gençliğimizin sevdamızın rengi kokan baharlarda. Mevsimler yetmez ruhumuza düşen cemreleri anlatmaya. Her sabah bir çift kumru gelir biz diye göğsümde yatmaya. Ah be Efsun! Alev alev yansa da yüreğim, vuslat kıyamete kalsa da Akrep yelkovanı kovalarken Azrail beni kollasa da Her güne adınla başlayıp hasret labirentlerini yürüyeceğim. Küllerimi aleme savurup yine de Efsun’um diyeceğim. Necat Uslu |
bir sancının rengi yanmış haykırışında buldum seni
hadi şiirleşelim yaşam...
kutladım efendim...