Labirentli Oyunlar Düşkünü
Labirentli Oyunlar Düşkünü
olur olmaz bir soytarılıkta sıkı sıkıya kışlığım oluyorsun dağ ayazı kokulu kışlamdı yalnızlık kendimi zor atıyorum dost sohbetlerine ve bakışlarımın kitabının ön sözüyle başlıyorum konuşmaya adını saklı tutarak kınında acılarımın eve usançlı yeni yetmeler kadar labirentli oyunlar düşkünü canan kandıran sisleri sevmiyorum sonuncu aşklar mutsuzluğuna gebe kurmaca uyku şatolarında puslanır yüzüm her buğunun ardında koyu yeşil yaprağı arzunun bu bataklıktan çıkış yok dizlerime kadar kan kırmızı ağzım yüzüm saçlarım göğe kadar beyaz gibi sensizlik uykuma gömülünce sarhoşlaşan su sensizlik boğmak istiyor yere düşmelerimi uyanmak istemiyorum karşı kapılı ve karşı pencereli hiçbir odaya bakışlarımın kitabının içindekiler bölümünde atlaslara boyuna merakla koşan çocukluğum bildiğim kökleşmesi eğri çizgilerin beynimde ışıksız yağmurlarla ürperince bir deniz kıyısı bir karanlık yol bir kimsesizlik anı ırmaklı bir kent üç vakitli bir umut kargaların gözlerine öpüşler konduran yorgun kar çaresizliği yoğunlaşınca kurşunîliği denizin bütün bir evreni kendim gibi üşümeye bile üşengeç sanıyorum silikleşmiş ağlamaklar ihaneti bu kahrından ölecek bu siyah şekilsizlik kenarı koparılmış ekmeğin onuru gibi annemin saçlarına takıldı sonram sonramın elleri yüzü buruşuk yumuşak kalpli sana baktığım mevsimlerin vicdanındaki ağaç bu kızma bana kaçtığım yazlara bir daha dönemem salıncaklar kuramam bulutlarına soluğunun oyunlar bitince küçülür zaman saatler acının afilli süsü olur duymazsın bilmezsin anlamazsın hissetmezsin... öleceğim uykuya dalmadan ama riyasız... ama rüyalı... ütopyalı... Kağan İşçen |