Ölünce
Ölünce
yudumluyorum acı kuşkusunu yağmurun ağaçlar niçin bu kadar içlerine kapanmışlar sanki toprağın altındaki kendim değilmişim gibi üşüyorum gece ustura gibi kesince sabahın bekleyişini adımlarını çekme üzerimden rüzgar götürmesin toprağımı uzak sesler kesilince ağlıyorum ay ışığı ulaşmıyor göz çukurlarıma seni bir daha görememekten korkuyorum bütün hışırtılarda tıkırtılarda çıtırtılarda iğreti bir sensizlik kaygısı... bilmem ayak seslerinden beni hangi acımasız bir an mahrum bırakacak... en ücra karanlığımda dahi sesin tının evrenimde yalnız senin şarkının hükümranlığı göğüs boşluğuma bastırdığım soğumuşluğum... sen kimsesizliğimin kelebekli yakınlığısın yaban otlarıma çürümüş dudaklarımın alnında kalmışlığı kadar sen acılarımın mütevazi ve suskun çocuğu müzikli aldanmalarla aklanınca saçlarım kabullendim kuşların göç artıklarını uzun boylu ölümlerde ve sessiz ama huzuru uzak ikindili... şelale seslimdin akıp giderdi gidişinin yankısı kollarımın arasından başka bir iki sonsuzun arasına hadi şimdi gene konuş... kıskansın ses tonuna duyduğum arzuyu zaman kurak yanı kalmasın düşlerimin doğru dürüst uyanmak istiyorum toprağa bana gelen adımların kirlenmesin bir defa öldüm bir daha ölmek istemiyorum... biliyorum ve biliyorsun ki... göz yaşlarından şavkıyan bir ışık damlasıyla başlayacak sona erişi sahipsizliğimin kanadı kırık bir uçan karıncaya tutunacağım doğrulup koklamak için saçlarını en uykulu halimde bile ancak sana telaşlı birbirine kavuşamayan parmaklarımda kirpiklerinin buruk tadı biliyorum ve biliyorsun ki tüm imkanların sonunda yalnızlık ve kış bastıracak... rüzgarlı acı toprak kokusuyla nefesin karışacak birbirine yok olacağım... Kağan İşçen |