BAHARA DOĞRU, KIŞ GÜNLERİ
/yürek sorar sevda çeken yanına, yüreğine yani
kış geliyor diye hiç ses vermez mi, telgraf telleri…/ bir şose sessizliği çökmüş ölüm gibi üstümüze, sabahın bu ayaz vaktinde en yakın deniz görüş sahamız dışında ve biz ne kadar uzağız tren yoluna hava daha da soğumasın diyerek, bakmaya korkarken kilometre taşlarına üşütmemek için bin dudak izi olurum, yüreğimdeki parmak uçlarına. . . …ve bir kadın görürüm hayalet gibi, dayamış kulağını ölü bir telgraf direğine usulca yaklaşırım arkasından ve kapatırım gözlerini, iki elimle… . . . /sorar donmaya hazır kanatlarına serçe, söyle hadi kırağı neden bütün sarılardan, daha çok sever yeşili…/ bir yel eser dağların doruklarından, bu yel hasret nefesidir kar mevsimine en yakın sarı gömülür toprak altına ve biz ne kadar da uzağız şimdi bahara düşen son yaprağın yerine bir serçe konar dala, saklar başını kanatlarına ağlamamak için ölüm sancısına inat, yeşile yakılan bütün ağıtlara. . . …ve önce alevsiz bir kırık dal tutuşur, ateşi sıfıra düşmüş kuru toprak üstünde hasret kendi sessizliğini ısıtmaya başlar, çırılçıplak hayallerimizle… . . . /hava suya, su toprağa sorar, sen de görüyorsun değil mi şu telgraf direğinin tellerine, üç tane cemre konmuş sanki…/ bir gizli direniş ve meydan okumadır bu, mevsim boyunca bütün ölümlere en yakın çiçek soğuk korkudan uzak, yeniden doğum için beklerken sırada hangi kapan düşleri yakalar, kanalları ardına kadar açık bu av zamanında yaşamak için yani sevdiğim, bütün umutlarımız bağlı, bir tek tohuma. . . Cevat Çeştepe …ve bahar bu bahar olmasa da gelecek bahar, mutlaka ses verir telgraf tellerine serçe de ağlamadan yeşile kış biter, yeter ki aşk olsun işin içinde… |
saygımla