CİNNET PERİSİNİN SAATİ
…. o ağacın altında, dağ başındaki.
bir kız çocuğu çiçekli basmadan entarisi, örülmüş saçları iki yandan ve sıfır numaraya tıraşlı kafası ile pantolon dizleri yamalı bir oğlan ne kadar uzak olsa da elleri, bir gün aynı yastıkta buluşacaktır terleri kekik kokusunu bilip sen dedim birine çünkü, ben olduğum için diğeri (böyle düşününce, ne kadar deli saçması geliyor değil mi. . . .) …. ama işte görüyorsun ki, şimdi. buluştuk ikindi vakti, mitolojiden de eski kuşların kanat rüzgarından içimizden nehirler aktı, kavuştuk aynı denize, farkında bile olmadan rüya ise eğer bu, yaşam yıldız işlemeli, paha biçilmez bir gece elbisesi ya gün ortası çıplak hayaller gibi, damarımda dolaşan ateşe ne demeli (anlatırken bile yan yana getirmek, ne zor oluyor kelimeleri. . . .) …. boşa geçen yıllar sevmez kalemi. duvarımda asılı manzara resimleri gibi, yani havadan-sudan olmayan hangisini nasıl anlatayım ki sana, eğer neler yaptığımı soracak olursan dedim ya zordur yazılmayanı okumak, anlatamam yaşadığım hasreti inan aklımdan çok geçti kesip atmak, umutlarıma bağladığım zincirleri (yaşam benim için, ucu seninle balmumu kaplı, pamuk ipliği. . . .) …. derken gelir bir siren, beyaz gömlekli. saat mi çaldı ki geldi gecenin gölgesi, ölü balonlar akıtarak asasından çığlıksız duvarlar göğsünü yumruklarken, boğazını sıkan tuğlalardan korku ve çaresizliktir gözbebekleri, aman sakın girmesin kimseler içeri sana sesleniyorum duymasan da, tut elimden canımın içi bırakma beni (sadece bir teselli, o doyuruyor böyle, ölmüşümdür diye belki. . . .) …. peki, neden hala yoksun, anlamadım ki. göçmen bir hasretin, yasaklı memleketi seyretmesi gibiyim uzaklardan arkası pulsuz kartpostallar ya da hasat sonu sarısı eski fotoğraflardan üstüme yıkılan bütün kuleler Galata, her gelinin duvağı sanki Kızkulesi yırtıyorum, peronsuz ve iskelesiz geliş saatlerini ve bütün bekleyişleri (bilmiyorum ki şimdi durup dururken, bu cinnet neyin nesi. . . , heyyy gemi. . , heyyy gemici . . .) Cevat Çeştepe Hani beklediğin ama hiç gelmeyecek bir gemi akıp gider ya gözlerinin önünden…. Yüreğine en derin dalgaların vurduğu an, yanlış yerde ve yanlış zamanda, belki terkedilmiş bir iskelede beklerken… Kendi kendine seslenirsin ya… |
duvarımda asılı manzara resimleri gibi, yani havadan-sudan olmayan
hangisini nasıl anlatayım ki sana, eğer neler yaptığımı soracak olursan
dedim ya zordur yazılmayanı okumak, anlatamam yaşadığım hasreti
inan aklımdan çok geçti kesip atmak, umutlarıma bağladığım zincirleri
(yaşam benim için, ucu seninle balmumu kaplı, pamuk ipliği. . . .)--------------------
--------------------------------------------------------------------------------------------------------
O kalemler de boşa geçirmedi, yıllarının, hiç bir anını. Basma elbiseli, kurdelalı kızlardı, tıraşı sıfır numara yapılmış pırıl, pırıl çocuklar dı hülyaları. iç unutmadılar onları... hiç unutmadılar kocaman korkulukları yaktıklarını. Üstüne üstlük, korkulakları yakmaktan yediği dayakları.
Evet zordur yazılmayanları okumak ustam... onun için gereklidir, elzemdir, mümkünse yazılmayan hiçbirşey bırakmamak.
Okudukça içim açıldı, kasvetlerim dağıldı, okumanın zevkine vardım, tadını aldım.
Esenlik dileklerimle bitimsiz sevgi ve selamlarımla kutluyorum, can kardeşimi. Kemal Polat