O...o...o...
o şuh alımlılığı sokağın
pembeye çalan evlerin koyunlarındaki aşk güneşli ihtiyar bir parkın son demiyle gideceğim ona... her şeyi ve herkesi sabahla sararım uçurumlar yürek atışımla uyanır yankısıyla dileği bulutlardan öte sevdamın suya emek verince doğa ağlamayı bırakırım o... o... o... üç noktalı bir cümlenin virgülü araması kadar sancılı şakaklarımı kanattığını görünce özlem kuytusu gözleri şımarık bir kırlangıç gibi ele avuca sığmazlaştı pastel tutkulu pazar günlerimdeki hıçkırığımda artık ölüme sağırlaşmaktan korkmuyorum... kafam kolum elmacıklarım büyüdü nasıl ama sözcüklerim çocukluğun kırsal aymazlığında havada bacaların kaprissiz kokusu acılarımı hala bulutlarla yamalıyorum ve bir oda bir salon iyimserliklerimdeki acemi açık çay renginde gözyaşlarım hiçbir şeyin ardında yok o... o.. o... hiçbir şeyin ardında yok o sevmiyorum bu yüzden kapıları açmayı çoraplarım gömleğim bit pazarı kokulu o’nsuz ölümüm ikinci el olacak artık yaşama sağırlaşmaktan korkmuyorum... nergis duyarlığında boynuna sarıldığımın öyküsüyle kısa şortlu büyük ayakkabılı ay ışığında her gece ateşli günlerin sonunda önüme açılan sonsuzlukta kalmak kederinin sayrılı coşkusu o... o... o... onun gözlüklerinin ardındaki şehla kuşkuda kan kusuyorum kaldırımlara bulvar ağaçlarına sarılıp ağlamak istiyorum saçlarım yağlı üstüm başım kir pas içinde artık kimliksiz uzaklara sağırlaşmaktan korkmuyorum... ve çizgiler izleme yorgunu değilim böyle bile adımlar dinleme bitkini değilim yağmura aldanmayan neftî bir şarkının sevda çakırkeyfliğidir sevmek bulgur bulamaç elde avuçta ne varsa yokluğunu da sever oldum onun tıpkı çocukluğumda gitmediğim masal dünyaları sevdiğim gibi artık onun sesi sandığım yazlara sağırlaşmaktan korkmuyorum... Kağan İşçen |
yoklukları bile sevilir o' (n) ların...
çokkkk güzeldi üstadım...
kutlarım...
saygılar...